Bu konuda en bilinen rüya, Osmanlı Devleti’nin kuruluşu sırasındaki “Osman beyin düşüdür.” Bu rivayet babası Ertuğrul Gazi’yle de ilişkilendirilmektedir.
Başka rüyalar da olabilir ama açıkçası araştırma imkânım olmadı. Türk Tarih Kurumu yayınları arasında çıkan “Moğolların Gizli Tarihi” (Çeviren: Prof.Dr.Ahmet Demir, Ankara 2023, ilk çeviri tarihi:30 Eylül 1946) adlı kitapta benzer bir rüya okudum ve yazımda sadece bunu paylaşacağım.
Kitapta; “Eseri yazan malûm değildir. Yalnız en sonunda: ‘Büyük Kurultay toplandığı zaman sıçan yılının yedinci ayında, Keluren (nehrinin) Kode’a adasında Dolo’an-boldah ve Şingilçek mevkileri arasına saray kurulmuşken yazılıp tamamlandı’ denmektedir ki, bundan eserin 1240 yılında ikmal edildiği anlaşılıyor.” (s.XIV-XV)
Önsözde Prof.Dr.Erich HAENİSCH (Berlin, Ağustos-1940- Eserin yazılışından 700 yıl sonra) şöyle diyor: “Kitap ancak Uygur harfleriyle yazılmış olabilir. Çünkü, o zamana kadar Moğollarda bu yazı kullanılıyordu. Eser, hükümdar ailesiyle hükümete tahsis edilip başkaları tarafından okunamadığı için ‘gizli’ diye vasıflandırılmıştır.” (s.XXXV)
Sonraki yazılarımda eserden alıntılar yapacağım ama şimdi rüyayı yazmakla yetineceğim: “O sıralarda Yesugai-ba’atur (Yesugey Batur/Bahadır), Onan nehri civarında doğanı ile ava çıkmış ve Merkit’lerden Yeke-çiledu isminde birine rastlamıştı. Bu adam, Olhuno’ut kabilesinden bir kız almış götürmekte idi. Yesugai başını uzatarak bakınca bunun ziyadesiyle güzel bir kız olduğunu görür,.. (s.16) Yesugai-ba’atur, Ho’elun-ucin’i evine götürdü. Ho’elun-ucin’in Yesugai tarafından kaçırılması işte böyle cereyan etmiştir. (s.18)
Onan nehri yanındaki Deli’un-boldah’ta ikamet ederlerken, tam orada Çinggis-hahan (Cengiz Han) dünyaya geldi. O doğarken sağ elinde saka (kemiği) büyüklüğünde pıhtılaşmış kan tutuyordu. Tatar’lardan Temucin-uge’nin getirildiği zamanda doğduğu için ona bu suretle Temucin ismi verildi. (s.19) (Açıklama: Temucin, Çinggis-hahan’ın şahıs adı olup, o sıralarda esir alınan bir düşmana izafeten verilmiştir. Çinggis, Çinggis-han, -ha’an, -hahen; Temucin’in hükümdarlık unvanı. (s.210, 258, 266)
Yesugai-ba’atur’un Ho’elun-ucin’den Temucin, Hasar, Haçi’un, Temuge isminde dört oğlu ve Temulun adında bir kızı oldu.
Temucin dokuz yaşında iken, Yesugai-ba’atur onun için annesi Ho’elun’un (akrabaları olan) Torgut kabilesine mensup Olhuno’utlardan, (yani) kendi dayılarından kız istemek maksadiyle Temucin’i alarak yola çıktı. Yolda giderken, Çek-çer ve Çihurgu (dağları) arasında, Unggirat’lardan Dei-seçen’e rastladılar. (Açıklama: Yesugai, Çinggis-hahan’ın babası ve Habul-han’ın torunudur.
Dei-seçen: ‘Kaynım Yesugai, kime gidiyorsun?’ deyince, Yesugai-ba’atur: ‘Bu oğlum için dayıları olan Olhuno-ut kabilesinden kız istemeye gidiyorum’ diye cevap verdi. Dei-seçen sözüne devam etti: ‘Senin bu oğlunun gözleri ateşli ve yüzü nurludur.’ (Açıklama: “Gözün ateşli ve yüzün nurlu” oluşu, onun doğuştan kutsallığına işarettir. (s.19, 210)
Kaynım Yesugai! Ben bu gece bir rüya gördüm. Beyaz bir asil doğan, güneşle ayı pençeleriyle yakalayarak uçup geldi ve ellerimin üzerine kondu. Bu rüyamı başkalarına da anlattım: Güneşle ayı (ancak) bakarak görmek (mümkündür), şimdi ise bu asil doğan onları yakalayıp getirdi ve ellerimin üzerine kondu. Beyaz olarak kondu. Bu rüya nasılda güzel şeyler gösteriyor! diye düşünüyordum. Kaynım Yesugai, bu rüya herhalde senin, oğlunla geleceğini göstermek istemiştir. Ben iyi bir rüya gördüm. Acaba bu neyi ifade eder? Bu herhalde, sizin Kiyat halkından geldiğinizi tebşir eden bir işaret olsa gerektir. (s.19-20)
Bizim, yani Unggirat halkının; ‘Eskiden beri yiğitlerimiz yakışıklı, kızlarımız// Güzeldir!// Uluslarla rekabete girişmedik.// Güzel yanaklı kızlarımızı// sizden Han olan kimselere verdik.// Onları büyük arabaya bindirdik,// Kara dişi deve koşarak// gönderdik.// Han tahtına// birlikte oturttuk.// Biz başka uluslarla rekabete girişmedik.// Biz güzel ve iyi kızlar büyüttük,// Onları faytonlara bindirerek// Boz erkek deve koşarak// Gelin ettik.// Yüksek tahtın// Bir tarafına oturttuk.// Eskiden beri Unggirat halkının// kadınları kalkanlı, kızları mütevazı,// Yiğitleri yakışıklı ve kızları// güzel olmuştur!// Bizim erkek çocuklarımız// Yaylalara bakar,// Kızlarımız güzellikleriyle// nazarları çeker!’
Kaynım Yesugai, benim evime buyur! Kızım daha küçüktür, fakat kaynım, bir görmelisin!’ Dei-seçen bu sözlerle onu evine götürerek yer gösterdi.
Yesugai onun kızına bakınca, yüzünün nurlu ve gözlerinin ateşli olduğunu gördü ve hemen beğendi. Bu kız Temucin’den bir yaş büyük olup, on yaşında ve Borte adında idi. Geceyi orada geçirdikten sonra, ertesi gün Yesugai kızı istedi. Dei-seçen: ‘Çok ricadan sonra verirsem, onun kıymeti yüksek olur; az ricadan sonra verirsem, onun kıymeti aşağı olur. Kızın takdiri, doğduğu evde ihtiyarlamamaktır. Ben sana kızımı vereyim. Giderken oğlunu damat olarak burada bırak!’ dedi. Anlaştıktan sonra Yesugai-ba’atur: ‘Oğlumu damat olarak burada bırakırım. Oğlum köpekten korkmuştur. Kaynım, oğlumu köpekten koru!’ diye mukabelede bulundu ve ihtiyat atını rehin, Temucin’i de damat olarak bırakıp yola çıktı. (Açıklama: Nişanlı gencin, kızın babası yanında kalması Moğollarda âdettir. Borte (-ucin) (Börte-ücin) Temucin’in ilk karısı. s.21, 210, 255)
Yesugai-ba’atur yolda, Çekçer (memleketindeki) Sarı Bozkır’da toplantı yapmış olan Tatar halkına rastladı. Susadığı için atından inerek toplantı yerine geldi. Bu Tatarlar onu tanıdılar ve: ‘Kiyanlı Yesugai gelmiştir!’ diye haber dağıttılar. Eskiden yapmış olduğu yağmanın intikamını düşünerek onu gizlice öldürmeye karar verdiler ve (içkisine) zehir katarak zehirlediler. Yesugai içinde fenalık hissederek yola çıktı. Üç gün sonra evine geldiği zaman (daha ziyade) fenalaşmıştı. (s.21-22)
Yesugai-ba’atur: ‘İçim fenadır, yanımda kim var?’ deyince ona, Honghotat’lardan Çaraha-ebugen’in oğlu Munglik’in yakında olduğunu söylediler. (Munglik’i) getirtip (Yesugai) şöyle dedi: ‘Oğlum Munglik, çocuklarım küçüktür. Oğlum Temucin’i damat olarak bırakıp dönerken Tatar’lar tarafından zehirlendim. İçim fenadır. Geride kalan küçük çocuklarıma, dul kadınıma ve gelinime bakmayı kendi üzerine al. Oğlum Munglik, oğlum Temucin’i derhal gidip al ve getir!’ Yesugai bunları söyledi ve öldü. (Açıklama: Vladimirtsov, Yesugai’ın 1165 yılında öldüğünü söylüyor. s.22, 211)
Çinggis-hahan, domuz yılında (1227) Tanrıya (semaya) yükseldi. Onun ölümünden sonra Tang’ut halkından alınan şeylerin çoğu Yesui hatuna verildi. (s.190)
(Dipnot: Moğolca’dan Türkçe’ye geçen sözlerde s-z şeklinde olduğundan bu sözün sonu Türkçede z şekline girmiş ve muhtelif Türk lehçelerinde Çinggiz, Çınggız, Çingiz, Çengiz veya Cengiz şekillerinde kullanılmaktadır.)
(Dipnot: Moğol rivayetlerine göre Temucin doğarken, bir kuş gelip cinggis, cinggis sözlerine benzer sesler çıkararak ötmüş, işte bundan dolayı Temucin’e Çinggis unvanı verilmiştir. Buna ve Çinggis unvanının Tibetçe şekli olan Cinggir sözüne dayanarak Kozin, Kalmık destanı kahramanının adı olan Cangar sözünü de menşe bakımından Çinggis ile birleştirmektedir.” (s.215)
Devam edeceğiz.