Bu yazımda Prof.Dr.Reşat Genç’in, “Kaşgarlı Mahmut'a Göre XI.Yüzyılda Türk Dünyası” adlı kitabında (TKAE yayını, Ankara-2015) faydalanarak “Türklerde aile”yi aktarmaya çalışacağım.
Kitabın 2.bölümünde konu şöyle işlenmektedir: “Şüphesiz diğer kavimlerin olduğu gibi, Türk kavminin de toplum yapısının temel birimi ailedir. Aileden sonra Oba, Boy ve Kavim (Budun- El-İl) gelmektedir. Türk toplum yapısını incelerken buna temelden, yani aileden başlamayı uygun buluyoruz. Çünkü, ailenin yapısı bilindiği ölçüde diğer teşkilatlı toplum birimlerinin de anlaşılacağı kanaatindeyiz. (s.51)
…bu devirdeki Türk ailesi de günümüzde olduğu gibi ana, baba ve çocuklardan meydana gelmekte ve fakat özellikle hali vakti yerinde olan ailelerde köle, cariye, dâye (dadı) vb. kimseler de aileye katılmaktadırlar. Kaşgarlı’da her ne kadar açık kayıt bulunmuyorsa da, babanın evde özellikle karısı tarafından ‘beğ’ olarak adlandırılışına bakarak XI.yüzyılda Türkler’de patriarkal (pederşâhi) bir aile biçiminin yaygın olduğunu anlamak mümkündür. …babanın sağlığında ailenin ayrılması pek söz konusu olmamakta, dede, nine, baba, ana ve çocuklar ile maiyetindekilerden kalabalık aileler meydana gelmektedir.
a) Baba: …aile reisi olan babaya evinde emîre (bey, hükümdar) benzediği için karısı tarafından ‘beğ’ olarak hitap edilmektedir ki, bu ifade onun ailenin geçimi ile birlikte her türlü idaresinden sorumlu olduğunu da açıkça göstermektedir…
…kadın gerek kocasının ölümü gerekse boşanma sonucunda yeniden evlenmektedir. Bu gibi durumlarda kadının ilk kocasına ‘tun beğ’ deniliyor ve diğer kocalarından ayırt ediliyordu. Kadının ilk kocasından olan çocukları, analarının sonradan evlendiği erkeği ya ‘kanğsık ata (üvey ata, baba)’ veya ‘ögey (üvey) ata’ diyorlardı.
Çocuklar babalarına ‘ata’ diye hitap ediyorlardı. Yine onların sevgi ifadesi olarak ‘babacığım’ anlamında babalarına ‘atakı’ diye hitap ettikleri görülmektedir.
Kaşgarlı, Türk topluluklarından saydığı ve fasih Türkçe konuşmayanlar arasında gösterdiği Tibetliler’in babaya ‘aba’ ve bu kelimenin onlarda Araplar’dan kaldığını kaydetmektedir. Ancak aba (apa) kelimesi, Göktürk Kitabelerinde ‘eçüm apam’ şeklinde ve baba, ata anlamında kullanılmıştır. (Dipnot: Kaşgarlı, ‘çünkü onlar (Tibetlliler) Sabitoğullarındandır. Yemen’den bir adam kaçıp Türk ülkesine gelmiş ve Tibetliler bu adamdan türemiştir’ demektedir.) (s.63-64)
b) Ana: Çocuklar analarına ‘anacığım, anneciğim’ anlamında sevgi ifadesi olarak ‘anakı’ diye hitap ediyorlardı. (Dipnot: Kı, hısımlık bildiren kelimelerin sonuna gelen ve acıma, sevgi bildiren bir edattır. Atakı: babacığım, anakı: anacığım. Günümüzdeki ‘ana kııı…’ şeklindeki seslenişin de kaynağı budur.)
c) Çocuklar: …Dede Korkut Destanlarında beylerin yeni doğmuş çocuklarının ‘dolaması altın beşiklerde’ uyutulduğu görülmektedir. Kız çocuklara sahip olmak, onlarda, Araplar’da olduğu gibi zillet değildi. Destan kahramanlarından Bay Biçen Bey, kız çocuğu olması için Oğuz beylerinden alkışta, yani duada bulunmalarını rica etmişti.
Türk aile hayatında çocukların baba ve anaya karşı saygı göstermesi, aile hayatının huzur içinde ve sağlam temeller üzerine kuruluşunun esası olmuştur. Çocukların babalarına karşı saygı göstermesinin temellerinin çok eskilere, efsanevi Türk hükümdarı Alp Er Tunga’ya dayanmakta olduğu anlaşılmaktadır. Kaşgarlı’ya göre ‘tigin’ kelimesi aslında köle demektir. Bu adın kölelerden Alp Er Tunga oğullarına geçmesine gelince; onlar babalarını çok sayar, büyük tutarlar, ne vakit babalarına söz söyleyecek veya yazacak olursalar kendilerini küçük göstermek, babaların büyütmek için ‘kul şöyle yaptı, kul böyle işledi’ derlerdi. Giderek bu kelime onlara ad olarak kaldı... Bunun gibi anaya karşıda sonsuz saygı gösterildiği anlaşılmaktadır. (s.65)
Kaşgarlı’nın bildirdiğine göre, XI.yüzyılda erkek evlada bugün de olduğu gibi ‘oğul’, kız evlada da ‘kız’ denilmektedir. Ayrıca ‘urı’ ve ‘urı oğlan’ kelimelerinin de erkek evlat anlamında kullanıldığını görüyoruz. Kadının ilk kocasının olduğu gibi ilk doğurduğu çocuğun da sıfatı ‘tun’ idi. İlk çocuk erkek ise ‘tun oğul’, kız ise ‘tun kız’ denilmektedir… Kaşgarlı ‘aştal oğul’u ‘birinin en son çocuğu’ olarak izah etmektedir. Öte yandan, adamın çoluğu çocuğu anlamında ‘sonğ’ ifadesine rastlamaktayız ki yazarımız bunun hakkında başkaca bir ifade söylememektedir. Ayrıca ‘çar çarmak’ ifadesi de çoluk çocuk anlamındadır. Kardeş anlamında ise ‘karındaş’ kelimesi kullanılmaktadır ki aynı karından olanlar anlamındadır. Yine aynı anlamda bir de ‘kadaş’ kelimesinin kullanıldığını görüyoruz. Bu kelime ayrıca hısım-akraba manasını da ifade etmektedir. Bunun gibi ‘uya’ kelimesinin de hem kardeş hem de hısım anlamında kullanıldığı anlaşılmaktadır.
Aynı babadan olan kardeşler ‘kanğdaş kadaş’, anaları aynı olan kardeşlere de ‘igdiş kadaş’ denilmekte olduğunu kaydeden Kaşgarlı, bununla ilgili olarak bir de atasözü kaydetmekte ve ‘kanğdaş kuma urur, igdiş örü tartar=baba bir olanlar (birbirlerini çekemediklerinden) çok dövüşürler, ana bir kardeşler (aralarında sevgi olduğu için) birbirlerine yardım ederler’ demektedir… Dede Korkut Destanlarında kardeş sevgisi ve kardeşe sahip olmanın önemi türlü vesilelerle belirtilmektedir. Hatta destanlardan bazılarının konusu, tutsak düşmüş kardeşin kurtarılışı veya öcünün alınmasına dairdir.
Üvey babaya olduğu gibi üvey oğula da ‘kanğsık oğul’ denilirdi. Yine, baldır kelimesinin de üvey anlamına geldiği görülmektedir ki ‘baldır oğul’ üvey oğul, ‘baldır kız’ üvey kız anlamını ifade etmektedir…
Yaşça büyük erkek kardeşe ‘içi’, ablaya ‘eke’, yaşça küçük erkek kardeşe ‘ini’, küçük kız kardeşe de ‘sinğil’ denilmektedir. Kaşgarlı, Oğuzlar’ın ablaya eke yerine ‘eze’ dediklerini, yine aynı kelimenin bazı Oğuzlar’ca ‘eçe’ olarak kullanıldığını kaydeder. Büyük kardeş, yani ağabey anlamında Hakaniye Türklerince ‘açık’ kelimesinin kullanıldığını ve ağabeyi ‘açıkım’ diye çağırdıklarını görüyoruz. Kaşgarlı’nın verdiği izahata göre Karluklar ‘ulıç’ kelimesini, çocuklara karşı sevgi bildirmek için kullanıyorlar ve yavrum anlamında ‘ulıçım’ diyorlardı. (s.66-67)
ç) Evlatlık: Kaşgarlı’nın başlıca iki kaydı dikkati çekmektedir. Bunlardan birinde ‘yufga’, ‘oğulluk ve oğulluğa alınmış’; diğerinde ‘tutunçu ogul’, ‘evlatlığa alınmış çocuk’ olarak tarif edilmektedir.
Nitekim Kaşgarlı’nın ‘beg meni ogul tutundı=bey beni oğul edindi’ cümlesinden beylerin evlatlık edindiğini anladığımız gibi, ‘ol anı kızlandı=o, onu kız edindi’ gibi ifadelerden de halktan bir kimsenin, bir başkasının kızını evlatlık edindiğini anlamak mümkündür. …başka bir kayıtta ‘ol anı kızlandı’ ifadesi, ‘o, onu kendi kızları yerinde tuttu’ şeklinde açıklanmaktadır. (s.68)
d) Süt kardeşliği: Türkler’in kardeşe, bir karından olma anlamında ‘karındaş’ dediklerinden bahsetmiştik. Kaşgarlı’da aynı memeden süt emen iki kişi anlatmak için ‘emikdeş’ tabirinin de bulunduğunu görüyoruz… Fakat kardeşe özellikle karındaş veya kadaş denildiğine bakılırsa, emikdeş’in daha çok süt kardeşliğini ifade eder bir söz anlamına geldiği anlaşılmaktadır. (s.69)”
Haftaya devam…