Prof.Dr. Reşat Genç’in, “Kaşgarlı Mahmut'a Göre XI. Yüzyılda Türk Dünyası” adlı kitabında geçen atasözlerimize devam ediyorum.
Kaşgarlı’nın “kendini sevmeyi bilse kadın kırmızı, naz etmeyi seven kadın yeşil giyer” şeklindeki atasözünden Türklerin bu iki renge önem verdikleri söylenebilir. (s.168)
Kaşgarlı her şeyden çok millî başlık olan börk’e yer vermektedir… “Kelin geleceği yer börkçü dükkânıdır” şeklindeki atasözü devrin telakkisini (görüş/düşünce) yansıttığı gibi, börkün önemini de belirtmektedir. Günümüzdeki “tilkinin geleceği yer kürkçü dükkânıdır” anlayışının ta kendisidir. (s.168-169)
Türkler şalvara “üm” diyorlardı. Kaşgarlı’nın şalvar ile ilgili olarak kaydettiği “şalvarı sağlam olan nereye isterse oturur”, “öğünen şalvarını (donunu) kirletir” ve “bekarın şalvarı (veya donu) elli arşın bezden dikilmez” gibi atasözleri, Türk toplumunun hayat telakkilerini aksettirdiği gibi şalvara verilen önemi de göstermektedir. (s.173)
Kaşgarlı’nın “su(yu) görmeden çizme çıkarma” şeklinde bir atasözü kaydetmesi, çizmenin Türklerde atasözlerinde geçecek kadar eski ve meşhur olduğunu gösterir. (s.176) Türkler çizmeye “etük/edik” diyorlardı. Edik’in Türklere has millî bir ayakkabı olduğu anlaşılmaktadır ki bugün dahi Anadolu’da yer yer rastlamak mümkündür. (s.174)
Edik’ten sonra en çok kullandıkları ayakkabı çeşidi çarık (çaruk) idi. “Türk ayakkabısı” olarak tarif edişine bakılırsa, çarığın da en az edik kadar yaygın bir giyim eşyası olduğu anlaşılır. “Yayanın atı çarık, gücü (kuvveti) azıktır” şeklindeki bir atasözü ile “çarık olsa adam ölmez; keçe olsa at yağır olmaz” anlamındaki başka bir atasözü çarığın yaygınlığını göstermeye yeter. (s.176)
Türklerin ipeğe ve ipekli kumaşa “barçın” dedikleri öteden beri bilinmektedir… Türklerden bazılarının yine ipek kumaşa “turku” dediklerini görmekteyiz. Kaşgarlı’nın turku kelimesinin izahı münasebetiyle kaydettiği “Çin hakanının ipeği çoktur. Fakat denklemeden biçmez.” (Dipnot: Bu atasözü, her şeyde hesaplı hareket edilmesi gerektiğine dair Türk düşüncesinin de bir ifadesidir.) (s.288)
…yıpranmış elbiseler için yamadan (yamağ) ve eski elbiselerden yamalık çıkarmaktan söz edilmektedir: “Barçın yamağı barçınka, karış yamağı karışka= ipekli yaması ipekliye, yünlü yaması yünlüye.” Bu atasözünden yünlü kumaşa “karış” da denildiği görülmektedir. (s.179)
Türkler kervana “arkış” diyorlardı. Kaşgarlı’nın “yırak yer sawın arkış keldürür”, yani “uzak yerin haberini kervan getirir” cümlesinden, kervanların haber alma ve bilgi edinme vasıtası olarak da kullanıldığını öğrenmekteyiz. (s.291)
“At Türk'ün kanadıdır” cümlesinden hareketle gücünden istifade ettikleri gibi etinden ve sütünden de istifade ettikleri ata, Türkler özel bir değer vermişlerdir. (s.312)
Türklerin kullandıkları yakacak maddeleri arasında odun ve kömürün yanı sıra tezek de yer almaktadır. Atın gübresine “yundak” denildiğini görmekteyiz. …bir atasözünden at gübresinin de yakacak olarak kullanıldığı anlaşılıyor: “Herhangi bir kimse düşmanın dahi olsa varlıklı olmalıdır. Sana ondan hiçbir şey kalmasa bile yakarak faydalanacağın yundak’ı kalır.” (s.213)
Kaşgarlı’nın “kişi tumlıgdın titreşdi= halk soğuktan titreşti” (Dipnot: Cümleden anlaşılacağı gibi, soğuk ve ayaz anlamında Türkçede bir de “tumlığ” kelimesi kullanılıyordu.) Bu telakki atasözüne bile konu olmuştur: “Kış konukı od= kış konuğu ateş” anlamında bir atasözü kaydedişi, toplumun kışın ısınmaya olan ihtiyacının bir ifadesi olmalıdır. (s.215)
…Keçiye Oğuzlar ve lehçe bakımından onlara yakın olan Kıpçak, Suvar vb. gibi batı elleri bugün de olduğu gibi “keçi”, diğer Türkler ise “eçkü” diyorlardı. …oğlağa o zaman da “oğlak”, altı ayını doldurmuş oğlağa günümüzde olduğu gibi “çepiş”, erkeğinin enenmişine (taşaklarının çıkarılmasına) “erkeç”, taşakları çıkarılmamışına da “teke” diyorlardı. (s.327) Kaşgarlı’nın “erkeç eti em (ilaç) bolur/olur, keçi eti yel bolur/olur.” (Bugün Akseki civarında aynen kullanılmaktadır.) şeklinde bir atasözü kaydedişine bakılırsa, erkeç eti onlarca çok makbul tutuluyordu. (s.223) Erkeçten sonra eti beğenileni oğlak idi. (s.328)
Türklerde fakirlik ve zenginliğin geçici olduğu düşüncesi yaygındı. Atasözünde (herhalde zamanın değişmesi veya ölümle) “kırk yıla kadar zengin fakir biri olur” denilmektedir. …bir atasözünde de “dilenciye bin ceviz borcumdur, bununla beraber dayanması için bir de dayak (değnek) veririm” denilmektedir. (s.109)
Kaşgarlı, “sartın (tacirin/tüccarın) azığı iyi olsa yol üzerinde yer” anlamında bir atasözü kaydetmekte ve bunun doğruluk taslayan ve önemli olduğunu söyleyen, fakat sözünü kanıtlayamayan kimse için söylenildiğini ilâve etmektedir. “İş tavında, tacir kârında” şeklinde kaydettiği bir atasözünün açıklamasında, “tacir kâr görürse en sevgili şeyini de satar” demektedir ki, …söz konusu yüzyıl Türk toplumunda tüccara hangi gözle bakıldığını veciz bir şekilde anlatmaktadır. (s.286)
Kaşgarlı’nın kaydettiği “alımçı arslan, berimçi sıçgan” şeklindeki atasözünden, “alacaklının alacağına arslan gibi güçlü, borçlunun ise borcundan dolayı sıçan gibi güçsüz olduğunu” belirterek, dönemin günlük hayatı ve telakkileri hakkında kıymetli bilgiler vermektedir. “Ol anınğ alımın ötedi” şeklindeki cümle ise “o, onun alacağını ödedi” şeklinde verilmektedir. (s.283)
Türkler arasında bugünkü gibi kefil olma durumlarının olduğu anlaşılmaktadır. Kaşgarlı’nın kaydettiği “oka” kelimesi “kefillik, kefalet” anlamına gelmektedir. Bu kelimenin izahı maksadıyla verilen “men anı oka aldım” cümlesinin, “ben ona kefil oldum” şeklinde izah edilmesi, kefalet müessesesinin varlığını açıkça göstermektedir. Türklerin bir de el tutmak (eliğ tutmak) deyimini kullandıkları anlaşılıyor. Kaşgarlı’nın bu vesile ile “eliğ tutgunça od tut, yani el tutacağına (kefil olacağına) ateş tut” şeklinde bir atasözü de kaydetmiş olması dikkate şayandır.
XI.yüzyılda da “ortak” kelimesi kullanılıyordu. Kaşgarlı “ortak ortağından artık (fazla) almaz” atasözünün, insaflı olması istenen kimse için söylenildiğini ilave etmektedir. (s.284)
Türkler rüşvete “orunç” diyorlardı. Kaşgarlı’nın “kara bulutu yel, rüşvet (ise) el açar”; (kalın bulutu tipi sürer, karanlık işi rüşvet açar), “mal cehennemin kapısını bile açar” gibi atasözlerini kaydetmesi rüşvet vermenin oldukça yaygın ve köklerinin de eski olduğunu göstermektedir. (s.102)
…birçok göçebelerin dilinde, hilesini dalkavuklukla gizleyen kimseler hakkındaki söylenen “çene keser sakal okşar” anlamındaki bir atasözünden ve birinin saç kestiğinden bahisle Türklerde berberliğin varlığını gösterir. (s.363)
Kaşgarlı’nın kedi ile ilgili olarak kaydetmiş olduğu bir atasözü şöyledir: “Öldeçi sıçgan muş taşakın kaşır”, yani “ölümü gelmiş sıçan kedinin taşağını kaşır”. Buradan anlaşılacağı üzere “muş” kelimesi kedi anlamına geliyor. (s.337)
Kaşgarlı, tarımda/meyvecilikte “tikmeğinçe onmas tilemeğinçe bulmas, yani “dikilmedikçe bitmez, aramayınca bulunmaz” diye bir atasözü ile ağaç dikme ve yetiştirmenin köklü bir geçmişe sahip olduğunu göstermektedir. (s.307)
Samanı ayrılmış buğday çeç’ine “örtkün” (harman anlamına da gelmektedir) diyorlardı. Örtkün’ün ortaklar veya kardeşler arasında paylaşılması hususunda bazen çekişme ve kavgaların olduğu anlaşılıyor. Kaşgarlı bununla ilgili olarak “saban sürerken çekişme olursa harmanda kavga olmaz” anlamında bir atasözü kaydediyor. (s.299)
Kaşgarlı Mahmud’dan 1.000 yıl önceye ait bilgiler aktarmaya devam edeceğiz.