950.yıldönümünü kutladığımız “26 Ağustos 1071 Malazgirt Meydan Savaşı”, tabii ki biz Türkler için çok önemlidir. Çünkü Alpaslan komutasındaki Büyük Selçuklu Devleti, kendisinden sayıca çok üstün Doğu Roma İmparatorluğu (Bizans) ordusunu yenerek büyük bir zafer kazanmıştır.
Biliyorsunuz, “Türklerin, 1071’de Malazgirt Savaşı ile Anadolu’ya girdikleri” şeklinde tartışılagelen bir konu vardır. Bazıları da “Müslüman Türkler gelmişlerdir” demektedirler. Bu husus; Türk ve Türklük’le ilgisi olmayan ve hatta kavgalı olanlarla İslâmcı geçinenler ve cahiller tarafından sıklıkla dile getirilmektedir.
Maalesef! Birçok tarihçimiz de dahil herkes; kendisine bir şeyi baz almış, değerlendirmesini de bu çerçeveden yapıyor. Mesela; İslâmcılar, Türklerin Müslüman oldukları tarihi baz alarak geçmişi yok sayar. Müslüman Türkler, sanki gökten zembille indiler; geçmişleri yoktu!.. (Bu mantıktan hareketle Araplar da İslâmiyet gelmeden önce yoktular, diyebilir miyiz?..) Bunun başlıca sebebi, “Türk Tarihi”ne bir bütün olarak ve objektif bakılmamasıdır!..
Fark etmişsinizdir; Malazgirt Savaşı için hazırlanan 27 Ağustos Cuma hutbesinde de, hiç “Türk” adı anılmadan “milletimiz” diye başlayan ifadelerle “Müslümanların savaşı” diye anlatıldı. Gerçekten, uzun zamandır bir Türk düşmanlığı yapılıyor. Bu şekilde “millî şuur” oluşmayacağı gibi, birlik ve beraberlik de sağlanmaz!.. Aslında beyhude bir çaba… Herhalde öncelikli görevimiz, bunlara “Türk” demeyi öğretmek olmalıdır.
Malazgirt Savaşı, “Türk Selçuk ordusu ile Bizans ordusu” arasında geçmiştir. Selçuklular Müslüman, Bizanslılar Hıristiyan diye bakıp bir din savaşı olduğunu söyleyemeyiz. Çünkü o yıllarda, henüz Türkleri büyük bir tehlike olarak görmüyorlardı; hatta zaman zaman ilişki ve ittifak içindeydiler. Ayrıca, Malazgirt Savaşı’yla ilgili Rene Grousset, “Stepler İmparatorluğu (TTK yayını, 2011, Tercüme: Prof.Dr.Halil İnalcık)” adlı eserinde; “Bizans …Müslüman Türklere karşı koymak için Avrupa’daki putperest (Y.Y: Gök Tanrı inancı olmalı) Türkler arasında paralı asker topladığı zaman, bu paralı askerler de aynı Türk kanından oldukları için ırkdaşlık duygusunun, …tehlikesi vardı. İşte 1071’de, Malazgirt harbinin arifesinde, Peçenek kuvvetleri bu suretle İmparator Romen Diojen’in hizmetini terk ederek Sultan Alparslan tarafına geçtiler” demektedir.
“Türklerin 1071’de Anadolu’ya geldikleri” sözüne gelince; konunun hiç de böyle olmadığı bilim insanlarımızın, tarihçilerimizin ve arkeologlarımızın araştırmalarında görülmektedir. Anadolu’nun eski yerleşim yerlerinde yapılan kazı çalışmalarında çıkan buluntulardan, kaya resimlerinden, yontulmuş taşlardan, damgalardan; Ön Türkler / Proto Türkler’in M.Ö.3000’ler öncesinde Anadolu’da olduğunu ortaya çıkarmıştır. Buraya gelen topluluklar için belki Türk adı kullanılmıyordu ama Orta Asya’dakilerle dil ve kültür benzerlikleri vardı.
Kalıplaşmış bir söz vardır: “Tarih, Türkler’le başlar” diye. Bizim tarihçilerimizi bir tarafa bırakalım; Batılı tarihçiler bile geçmişimizi MÖ.2500’lü yıllara kadar götürmektedir. Birçok tarihçimize göre ise MÖ.5000 yıldan daha öncesine gitmektedir.
Anadolu maceramız
Anadolu’da devlet kuran Orta Asya kökenli Sümerler ve Hititleri (etiler) sayabiliriz. Hatta Akad kayıtlarında MÖ.2200’de Anadolu’da Turuki (Türki) Devleti olduğu belirtilmektedir.
Anadolu’ya gelen kavimlerden biri de Sakalar (İskitler)’dır. Sakaların başında bulunan Gök-Er “Gogar” (Asur kaynaklarında Gog) ve oğulları, MÖ.662’de Asur ülkesine saldırdılar. MÖ.654’te tüm Anadolu, Suriye ve Filistin bölgelerini ele geçirdiler. Yılmaz Öztuna, “Büyük Türkiye Tarihi” adlı eserinde; “Anadolu’da Sakalar’ın hakimiyeti Herodot’a göre 28 yıl sürmüştür. M.Ö.626’da İranlılar, Zile yakınlarında hileyle Sakalar’ı imha etmişler ve Anadolu’dan atmışlardır (c.1/s.25)” demektedir.
MÖ.149-127 yılları arasında İtil (İdil, Volga) Nehri civarındaki “Bulgarlar” ve akrabaları “Vanandlar”; Azerbaycan’a, oradan Kars ve Pasin ovalarına gelerek yerleşirler (Ermeni kaynakları).
395 yılında Roma’nın Doğu ve Batı diye ikiye ayrılması ve İmparator I.Theodosios’un ölmesinden sonra Hunlar, yeniden akın ve yağma harekâtına girişirler. Balkanlar üzerinden Trakya’ya ve Kafkaslar üzerinden Anadolu’ya girerler. Bu askerî harekâtlar, yurt tutma amacıyla olmayıp keşif ve yağma amacıyla yapılmış akınlardır.
Sabir Türkleri 516 yılında Kafkasları aşarak Anadolu’ya gelirler; Kapadokya, Ankara, Kastamonu ve Konya dolaylarına kadar ilerlerler. Sabirler, Doğu Roma İmparatorluğu topraklarında yaklaşık 11-12 yıl varlıklarını sürdürüp 527 yılında Anadolu’dan çekilirler.
II.Justinianus (685-695/705-711) doğudaki Sasanî tehdidine karşı, Avrupa’da bulunan Avarlar’dan bir bölümünü Balkanlar üzerinden getirip Doğu Anadolu’da İran sınırına yerleştirir. Yine, Emevi Devleti’ne karşı askerî desteğe ihtiyaç duyan Bizans, 755 yılında Bulgar Türklerinden bir kısım halkı, Balkanlar’dan Anadolu’ya getirerek yerleştirir.
IX.asırda Türkistan’dan batıya doğru olan göçler sırasında, özellikle 840-860 yılları arasında çok sayıda Türk, Abbasî Devleti ordusunda memlûk (köle) veya paralı asker olarak görev alırlar. Abbasî ordusunda yükselen Türk komutanlar, Tarsus, Adana gibi yerlere genel vali atanırlar.
IX-XI.asırlar arasında, önce “Peçenekler”, sonra “Uzlar (Oğuzlar)” ve “Kumanlar” Avrupa’ya yönelirler. Her grup bir önceki Türk boyunu bulundukları bölgelerden atarlar. Dolayısıyla Türk boylarının; Karadeniz’in kuzeyi ile Doğu Avrupa ve Balkanlara kadar hızlı bir yayılma hareketi yaşamasına sebep olur. Peçenekler; 889-893 yıllarında Karpatlar bölgesindeki Macarları yurtlarından atarak bu bozkırlara, 942-970 yıllarında da Macaristan’a yerleşirler.
1036 yılında Kiev Knezliği ile yapılan savaşta Peçenekler yenilmeleri üzerine akınlarını Balkanlardaki Bizans topraklarına yoğunlaştırırlar. Fakat, arkadan gelen Kıpçak boylarının Uzları yurtlarından atmaları, Uzlar’ın da Peçenekleri yurtlarından çıkarmaları sebebiyle Balkanlar’da yeni yoğun bir göç hareketi oluşur.
1015 yılında Çağrı Bey; emrindeki 3.000 Türkmen süvarisi ile Gazneliler’e ait Horasan bölgesinden gizlice geçerek Azerbaycan’a, oradan da Bizans’a bağlı Ermeni ve Gürcü krallıklarının bulunduğu Doğu Anadolu topraklarına girer.
Yılmaz Öztuna, aynı eserinde; “18 Eylül 1048’de Pasin Ovası’nda Selçuklu ve Bizans arasında “Pasinler Meydan Muharebesi” diye anılan bu mühim vuruşma, Anadolu’nun Türkler tarafından fethinin gerçek bir öncüsüdür. (c.1/s.411)
Bu savaştan sonra Bizans’ın Selçuklu akınlarına karşı mukavemeti ve maneviyatında önemli kırılmalar yaşanırken, Selçuklular’da ise Bizans’ın ürkülecek bir güç olmadığı görülmüştür.
1071’i takip eden seneler, Türklüğün sihirli yıllarıdır. Daha 1085’te Avrupa’da Anadolu’nun adı “Turquie = Türkiye, Türk yurdu” olmuştu. Bizans tarihçileri, 1083’te artık bütün Anadolu’nun Türkler’in eline geçmiş olduğunu yazmaktadır. (c.1/s.424)
Oğuzlar, XI.asırda Anadolu’ya yurt kurmak gayesiyle göçe başladıkları zaman, bu ülke Türk nüfusundan tamamen boş değildi. Anadolu nüfusunun bir kısmı Türk aslındandı, fakat Hıristiyan’laşmışlardı; ancak bunların da mühim bir kısmı henüz Türkçe’yi unutmamıştı. İlk Müslümanlığı kabul eden bu Türkler oldu. (c.1/s.430)”
İşte, Türkler’in Anadolu serüveni -fazla ayrıntıya girmeden- böyle!..