16 Mayıs 1993’de Süleyman Demirel’in Cumhurbaşkanı seçilmesi üzerine Doğru Yol Partisi (DYP) Genel Başkanı olup 50.Hükümeti kuran Başbakan Tansu Çiller; siyasete geri dönüyormuş!.. Hayırlı olsun. Herkesin siyaset yapma hakkı olduğu gibi onun da var; ama mutlaka “geçmişte ülkeyi nasıl yönettiği” konuşulacak, yazılacaktır. Seçmen de cevabını sandıkta verecektir.
Tabii, Çiller adı geçince -ister istemez- hatıralar canlandı; beynimde şimşekler çaktı. Döneminde yaşadığımız ekonomik krizden kaynaklı bir sosyal yarayı aklıma getirdi:
1991 seçimlerinde DYP, Çiller’in ortaya attığı “Herkese iki anahtar” sloganı ile kampanya başlatmıştı: İki anahtardan kasıt, ev ve arabaydı.
Seçimden sonra kurulan 49.Hükümette Çiller, ekonomiden sorumlu devlet bakanı ve başbakan yardımcısı olmuştu. Seçim kampanyasında açıklanan iki anahtar konusu uygulamaya konuldu. İsteyenler, kredi çekerek ev veya araba sahibi olabiliyordu.
Sincan-Fatih’te 1988’de kooperatif kanalıyla sahip olduğumuz bir dairemizle 1992’de aldığım 1985 model şahin arabamız vardı; bunları sattım ve elimde hazır 135.000.000,- TL kadar param oldu (altı sıfır atılmadan önce).
Emlak Bankası’ndan 35.000 Alman markı (mark 6.700,-TL civarındaydı) çekerek toplam 365.000.000,- TL’ye, Yenimahalle’de yeni bir binadan Şubat/1993’de bugünkü evimizi aldık ve Mart’ta da (Ramazan’dı) taşındık. Biri 15, diğeri 12 yaşında iki çocuklu bir aileydik ve 40 yaşlarında bir ev sahibi olmuştuk. Kendim MEB şube müdürü, eşim halk eğitim rehber öğretmeniydi.
Aylık 502 mark karşılığı ortalama 4.500.000,- TL ödüyorduk. Sıkıntı yaşasak da ödemeleri yapabiliyor, fazla etkilenmiyorduk. Ancak, ne zaman ki 1994’de ekonomik kriz başladı, ödemelerde de zorlanmaya başladık.
5 Nisan Kararları
Vikipedi’den; “Başbakan Tansu Çiller, bir ekonomi profesörü olduğu için ekonomi ile ilgili tüm kurumları kendine bağlamıştı. Faizleri yapay biçimde emirle düşürme girişimi, 1994 başlarında mali piyasalarda krize neden oldu. Krizin etkilerini yumuşatmak için yürürlüğe konan program paralelinde 5 Nisan 1994 Kararları alındı. Kararlar kapsamında TL’de %51 oranla Cumhuriyet tarihinin 3.en büyük devalüasyonu gerçekleşti. Sıcak para girişini hızlandırmak için hazine bonosu, tahvil ve repo gelirlerinden alınan %5’lik vergi oranı kaldırıldı. Serbest bırakılan döviz kurları bankaların inisiyatifine terkedilirken, KİT’lere tanınan zam yapma yetkisi geniş bir şekilde kullanıldı. Özellikle TEKEL ürünlerine büyük oranlarda zam yapıldı ve ek vergiler getirildi. Akaryakıt vergileri %10’dan %25’e çıktı…”
Dolayısıyla Mark 8.000,- TL civarındayken 30.000- 35.000,- TL’ye, yani 4-5 katına çıktı. Her geçen gün kur artıyor; taksitlerimiz kura bağlı olduğundan ödemelerimiz de artıyordu. Biz, iki maaşlı olduğumuz halde taksitleri ödemekte zorlanırken tek maaşlı olanlar iyice bunalmıştı.
Bu krediden faydalanıp ev alan ülkemizde birçok insan vardı: MEB’ndan bile 15 kadar arkadaş aynı durumdaydı.
Tüketici Hakları Derneği organizasyonunda her hafta ya Emlak Bankası ya DYP Genel Merkezi önünde eylemler yapıyor; Bakanlar Kurulu toplantıları olduğu gün Başbakanlık önüne gidiyorduk. Cumhurbaşkanına, bakanlara ulaşmaya çalışıyorduk.
Kamuoyunda bizlere “emlakzedeler” denmeye başlandı. Bu sıkıntı/ sorun tüm Türkiye’ye mal olmuştu. Eylemler karşısında, o zaman ki Emlak Bankası Genel Müdürü: “Kredi almanız için başınıza silah mı dayadık, almasaydınız” gibi laflar etmişti; haklıydı!.. İktidarın vaadlerine güvenip kendi irademizle kredi çekmiştik. Onların suçu yoktu!.. Zaten her zaman vatandaş suçludur!..
Bu arada her eylemimizde ülkemizin farklı yerlerinden birkaç kişinin intihar haberlerini alıyorduk. Duyduğum kadarıyla -bu iş çözülünceye kadar- 13 intihar olmuştu.
Yanlış hatırlamıyorsam bir yıl kadar sonra dövizle olan taksitlerimiz Türk parasına çevrildi ve sabit ödemeye dönüldü. Bu çözüm, biraz rahatlatmıştı ama Türk parasına çevrilirken dövizli son borç tutarımız dikkate alınmıştı. Taksitleri de herkes ödeyemiyordu. Hatta, “evimi geri alın, borçlarımı silin; ödediğim paraları da istemiyorum” diye müracaat edenler oluyordu.
Herkes, çaresizlik içinde bir çözüm yolu arıyordu. Diğerleri ne yaptı bilemiyorum ama biz, 1996 yılı Temmuz ayında eşimi 22 yıl 8 ay üzerinden emekli ederek ikramiyesini yatırıp borcumuzu kapattık: Böylece bu dertten kurtulmuş olduk.
Çiller döneminde yaşadığımız bu olaydan dolayı -maaş dışında- bankalara ve kredi çekme işine hep soğuk baktım, şimdiye kadar bulaşmadım.
(Ek bilgi: 1926 yılında 844 sayılı Kanun’la “bina ve üzerine bina inşa edilecek arsa sahiplerine kredi vermek” amacıyla kurulan Emlak ve Eytam Bankası; 1980’li yıllara kadar konut finansmanı ve inşaatına yoğunlaşmış; 1984’den itibaren büyük yolsuzluk ve skandallarla kamuoyunun gündemine gelmiştir. Banka, BDDK’nın kararıyla 9 Temmuz 2001’de bankacılık yapma yetkisi kaldırılarak 4684 sayılı Kanun’la Ziraat Bankası’na devredilmiştir. 2019 yılında Türkiye Emlak Katılım Bankası adıyla yeniden kurulmuştur.)
Dönemindeki bazı olaylar
Gaf yapmasıyla meşhur bir siyasetçimizdi. (Merak edenler; Servet Avcı’nın “Bir Sen Eksiktin!” başlıklı köşe yazısını -03/03/2022, Yeniçağ- okuyabilirler. Zaten siyasete geri döneceği söylentisi üzerine hakkında epeyce yazı yazıldı.)
ABD vatandaşlığı, bu ülkedeki mal varlığı çok konuşuldu. Mal varlığının araştırılmasına ilişkin önerge, TBMM’nde 15 Temmuz 1994’da reddedildi.
Adı bazı (Parsadan gibi, örtülü ödenek gibi) skandallara karıştı. AB ile varılan Gümrük Birliği anlaşması eleştirildi, ülkeye verdiği zarar tartışıldı.
Ancak; biz, Türk milliyetçilerinin gönlünü okşayan iki ifadesini hatırlatmadan geçemeyeceğim:
Biri, Kardak kayalıkları ile ilgili Yunanistan’la yaşanan krizde söylediği “O asker gidecek, o bayrak inecek” sözü ile (bugün de 20 küçük ada işgal altında, ses yok) ikincisi, 3 Kasım 1996’da Susurluk’ta yaşanan trafik kazası sonrası yoğun tartışmalar üzerine DYP Meclis grubunda (26/11/1996) kullandığı “Bu millet uğruna, ülke uğruna, devlet uğruna kurşun atan da yiyen de her zaman bizim için saygıyla anılır. Onlar şereflidirler...” sözüdür.
DYP, 3 Kasım 2002 genel seçimlerinde %10 barajını aşamayıp meclis dışı kalınca, kongrede aday olmayarak aktif siyasetten çekildi.
“Millete ne kadar uzak (!) kalmışsa”; şimdi “Milletimi özledim” diyerek siyasete geri dönme sinyali vermiş!.. Bazı iddialara bakılırsa, bu dönme isteğinin arkasında muhalefeti bölme amacı yatıyormuş!.. Ne ise, kendi bilir.
Ben, tarihe not düşmek açısından Tansu Çiller döneminde yaşadığımız “Emlakzedeler olayı”nı yazmak istedim.
Esasen, dünde yaşanan bu ekonomik krizin daha büyüğü; enflasyon, zamlar, geçim sıkıntısı, gelir adaletsizliği, işsizlik, kur artışı, dış ve iç borçlar, cari ve dış ticaret açığı, faiz gibi yansımaları ile bugün fazlasıyla yaşanmaktadır.
Ama ne “dış güçler”, “beka” gerekçeleri(!) ne de “Bayrak inmez, ezan susmaz!..” nutukları değişmemektedir. Çözüm?..