En çok tartışılan konulardan biri de “İslâm ya da Ümmet Birliği” meselesidir. Konuya ünlü tarihçimiz Prof.Dr.Halil İnalcık (Tarihçilerin Kutbu Söyleşi, Emine Çaykara, İş Bankası Yayın.,2005)’ın sözleri ile girmek istiyorum:
“Bir kere Araplar İslâm dünyasının hâkimiydiler, onlar kurdular ilk hilâfeti, sonra bu imparatorluğu kaybettiler. Evvelâ Selçuklular, Türkler geldi; Bağdat’a, İran’a hâkim oldular. Sonra başka bir Türk hanedanı, Osmanlılar geldi.
Hazmedemiyorlar, ‘biz bu üstünlüğü kaybettik, Türkler yüzünden’ diyorlar. Eskiden bu göze gelmiyordu, çünkü ‘o da Müslüman, biz de Müslümanız’ diyorlardı, Osmanlı onları koruyordu. Osmanlılar, Araplar için ‘en şerefli halk deyimini kullanır. Bazen de çöl Arapları kervanları yağmaladıkları için bizim vesikalarda ‘Arap eşkıyası’ diye geçer. Osmanlı’nın bedevilere karşı şiddetli yıldırma tedbirleri var, kaleler yapıyorlar ticareti korumak için...(s.229)
Arap dünyası ile ilişkimiz çok önemlidir, Arap dünyası bizi hakkıyla benimsemez, Hatay’ı daima Arap dünyasının parçası sayarlar, laik devlet sistemiyle Türkiye, onların nazarında adeta geleneksel İslâm’a karşı görülür. ...şu bir gerçektir ki, her Arap her şeyden önce Arap milliyetçisidir, bunu gereğince takdir edemiyoruz.(s.369)
Genellikle Araplar bizim İslâm kardeşliğimizi kendi davaları için kullanmak isterler. Ama Kıbrıs Türk devletini tanımazlar. Bütün Arap memleketleri, Hatay üzerinde hâlâ hak iddia ederler. Son Irak meselesinde Iraklılar bize yakın mı diye tartıştık, bu hayaldir bence. Belki Amerikalılardan daha çok düşman saydılar bizi. Çünkü vaktiyle biz onları idare etmişiz.
Aslında Magrip’ten Irak’a kadar Arap ülkeleri Haçlılara karşı bugünkü varlıklarını Türklere borçludur. Bugünkü Irak idaresini, modern Irak’ın ortaya çıkmasındaki altyapıyı, Mithat Paşa valiliği sırasında yapmıştır. Irak bize çok şey borçludur. Erbakan başbakan olunca sırtını Batı’ya çevirip bir İslâm birliği kurayım, dedi. Gitti Kaddafi’ye, hakaret gördü. Kaddafi ona akıl vermeye çalıştı; …içişlerimize karıştı. Her Arap devleti milliyetçidir, eğer bize bir yakınlık gösterirlerse, İslâm birliği-kardeşliği değil, bizi uydu yapmak için yaklaşırlar.
Yani Araplarla İslâm temelinde bir kardeşlik, bir dayanışma hayaldir. Bazıları gündeme getiriyor, bu olamaz. Türkiye laik bir devlet olduğu için İslâm politikası işlemez. Şimdi son zamanlarda, 11 Eylül’den sonra, laik ve parlamenter sisteme dayanan model bir İslâm memleketi olarak bizi tanıtmak istiyorlar. Bu da bir hayaldir, yürümez; çünkü Batı memleketlerine, Amerika’ya mukavemet vardır. Bu mukavemette biz onlarla beraber değiliz; ABD ile, Avrupa ile ittifakımız var. …Amerika ile dostluğumuzun temellerinden birisi hiç şüphesiz İsrail’i tutmamızdır…(s.220-221)
Evet birtakım dış kuvvetler, gizli teşkilâtlar var... Türkiye, Ortadoğu’da çok kuvvetli duruma geldi. Halbuki büyük devletlerin Ortadoğu’da büyük menfaatleri var, evvelâ petrol meselesi... Buradaki Arap devletlerini kendilerine bağımlı tutmak istiyorlar. Hükümetleri kukla hükümet... İsrail’i ne pahasına olursa olsun desteklerler. Amerika ve Batı, bilhassa buradaki petrol kaynakları nedeniyle bağımlı hükümetler yaratıyor bölgede. Bu hükümetler arasında en kuvvetli durumda olanı, en bağımsız hareket edeni Türkiye’dir.
Benim görüşüme göre Amerika, Ortadoğu’da Türkiye gibi büyük bir kuvvetin daima müşkülat içinde bulunmasını ister. Bu açık bir hakikat, öbür taraftan Avrupa olsun, Amerika olsun Türkiye’nin güçlü kalmasını da ister… Silâh verir, gemi verir. Kafkaslarda ve Orta Asya’da iş birliğine muhtaçtır.(s.66)
Çünkü kuzeyden başka bir tehdit var. Rusya bugün eski imparatorluğunu,… kurma yolunda... Rusya Kafkaslar’a indimi, petrol bölgesi tehlikeye giriyor; o yüzden ABD, Sovyetler çöktükten sonra da yeni bağımsız devletleri ve Türkiye’yi destekliyor. Büyük bir mücadele var dünyada bugün, Amerika dünya stratejisi bakımından Türkiye’yi feda edemez. Balkanlarda olsun, Kafkaslarda olsun Rusya’ya karşı bu yolu kesebilecek yegâne güçtür Türkiye.
Çok da güçlü olmasını istemez, daima bağımlı kalsın ister; gizlice bunu örgütlemiş olabilir;…(s.67)”
İnalcık hocanın 2003/2004 yıllarındaki bu tespitlerini okuduk. Başlıktaki konuya, Prof.Dr.Zekeriya Beyaz’ın “İslâm’a Göre Milliyetçilik” adlı kitabındaki şu soruyla başlayalım: “İslâm, Müslüman milletleri bir ümmet potası içinde eriterek milliyetlerini yok mu eder? Yoksa, her milletin milliyetini koruyarak milliyetçiliğe müsaade mi eder? Yani İslâm ümmeti içinde ayrı ayrı milletler ve milliyetçilikler bulunabilir mi, bulunamaz mı?(s.12)
…Kur’an ve hadislerde, dünyadaki bütün Müslümanların sınırlarını kaldırarak tek siyasi devlet halinde, tek bayrak altında toplanmalarına dair herhangi bir sarih (açık) emir ve hüküm mevcut değildir. Tersine …her milletin idaresinin kendi elinde bulunmasına dair birçok İslâmî işaret ve hükümler bulunmaktadır.
Daha doğrusu ‘Müslümanların dünyada bir tek devletlerinin mi bulunması lazımdır, birçok millî devletler mi olmalıdır?’ gibi hususlar daha çok şartların ve imkânların tespit edeceği şeylerdir. İslâm’a göre asıl olan hukuktur, adaletin icrasıdır.(s.263)”
Kur’an (Hud,11/118-119)’da; “Rabbin dileseydi insanları elbette tek bir millet/ümmet yapardı. Fakat onlar hep ihtilaf içinde olacaklardır, rabbinin esirgedikleri müstesna; zaten O insanları buna uygun yaratmıştır. Böylece rabbinin, ‘Andolsun ki cehennemi hem insanlar hem cinlerle dolduracağım’ sözü yerini bulmuş oldu.”
“Arapçada ana ve asıl manasına gelen ‘ümm’ kelimesi ile aynı kökten gelen ‘ümmet’ kelimesi nesil, familya, büyük veya küçük topluluk, cemaat, kavim ve millet manalarına gelmektedir.(s.256) Araplar ümmet kelimesini tamamen ‘kavim ve millet’ kelimelerinin karşılığı olarak kullanagelmişlerdir.(s.257)
Buna rağmen, ülkemizde ‘ümmet’ kelimesi ile Müslümanların tamamı, ‘ümmetçi’ sözü ile de ümmet taraftarı, Müslüman taraftarı hatta daha çok ‘İslâm Birliği’ taraftarı olan kimse manası kastedildiği bir gerçektir.(s.260)
Dikkat edilirse ‘ümmet’ kelimesinin ‘millet’e karşılık, ‘ümmetçi’ sözünün de ‘Türkçü veya Türk Milliyetçisi’ kavramına karşılık kullanılmakta olduğunu anlamak mümkündür…
İslâm, ümmet ve ümmetçilik adına Türk Milleti’ne, Türk’e, Türklüğe, Türk Milliyetçiliği’ne karşı çıkanlar, bu sözleri birbirine karşı imiş gibi gösterenler her şeyden önce İslâm’ı anlamamış veya İslâm’a karşı da Türk’e karşı da kötü niyet besleyen kimselerdir. Müslüman Türk’e karşı intikam ve kin hissi duyan Türk düşmanlarıdır. Veya bu gibilere aldanmış olanlardır.(s.262)
Bütün Müslüman milletler hürriyet ve istiklallerine kavuştuktan ve hepsi de milli birlik ve milli devletlerini kurduktan sonra, bu defa her Müslüman millet kendi hürriyet ve istiklalini, milli devlet ve hakimiyet mefhumlarını korumak şartıyla aralarında kültürel, iktisadi ve askeri antlaşmalar yapabilirler; her türlü kültür alış-verişi ve iktisadi yardımlaşmalar yapabilirler.(s.272)”
Sözün özü, tarih boyunca gerçekleşmeyen bir birliğin; bırakın İslâm alemini, Arapların bile kendi aralarında birlik olamadığı bir devirde, bundan sonra da gerçekleşmeyeceği anlaşılıyor.
İnanıyorum ki; bu birliği de Türk Birliği, Turan gerçekleştiğinde Türkler sağlayacaktır!..