Rusya’nın Ukrayna’yı işgal girişimi sürüyor. Kuzey coğrafyamızı tanıyabilmek için tarihte ve bugün bölgede yaşayan halkları iyi bilmeliyiz.
Yılmaz Öztuna “Büyük Türkiye Tarihi” adlı eserinde; “Malum olduğu üzere, Türkler’e Orta ve Doğu Asya’dan dışarı taşmak, fazla nüfusu göndermek için iki yol açık olmuştur: batı ve güney. Doğuda Büyük Okyanus (Pasifik), kuzeyde Sibirya buzulları, bu istikametlerde göçü imkânsız kılıyordu. Güneyde Çin ve Hindistan ile İran, Batıda Doğu Avrupa bozkırları, Türkler’in önünde açıktı.
Türkler için ikinci yol, batı olmuştur. Ural Dağları’nı ve Ural Irmağı’nı atladılar mı, Türkler kendilerini büyük bir ovada, Rusya Ovası’nda buluyorlardı.
İranlı unsurlarla karışık olan Sakalar istisna edilirse, Türkler’e bu batı yolunu açan ve Türk kavimlerinin bin beş yüz yıl sürecek olan Doğu Avrupa macerasına girişmesini temin eden Hun Türkleri’dir (c.1/s.178).
Balkanlar’da Orta Çağ’da Hunlar, Avarlar, Peçenekler, Kıpçaklar, Kumanlar, Oğuzlar gibi Gök Tanrı dininden pek çok Türk kavmi ve devleti uzun zaman hakimiyet kurmuşsa da, bu büyük ülke esas bakımından Osmanlı fethinden, Müslüman Türk hakimiyetinden önce Bizans dominyonudur (c.12/s.293).
Osmanlı devrinde Romanya, ‘Memleketeyn= iki memleket’ denen 2 ülkeye ayrılmıştır: Eflâk ve Boğdan. Bu iki prensliğe Divân, Hıristiyan prensler tayin eder, bunlara ‘voyvoda’ ve ‘bey’ denirdi (c.13/s.99).
Prut’la Turla (Dnyestr) arasında ‘Besarabya’ denen büyük ülke. Boğdan (Moldovya), Doğu Karpatlar’la Prut arasındaki dikine uzun ülke idi. Eflâk (Ulahya= Valachie) ise Transilvanya Alpleri ile Tuna arasındaki uzunlamasına uzanan ülke (c.13/s.100).
1454. Kırım Hanlığı; Altınordu Hakanlığı’ndan yeni ayrılmış, kudretli bir Türk devleti idi. Kırım Hanları da Altın-Ordu Hakanları gibi Cengiz’in Cuci Ulusu’ndan iniyorlardı (c.3/s.8).
Altınordu hanları ile Kırım hanları arasındaki savaşın sürüp gitmesi, Doğu Avrupa Türk İmparatorluğu’nun parçalanmasından mütevellit bütün imkânları Ruslara bahşetmişti (c.3/s.104).
…Altınordu hakanı Toktamış Han, Timur’un adam ettiği, Doğu Avrupa Türk imparatorluk tahtına çıkardığı bir adam olmasına rağmen, velinimetine baş kaldırmış, afvedilmiş, gene ihanet etmiştir. Toktamış’ın ezilmesi, ihtimal Ruslar’ın Doğu Avrupa’yı ellerine geçirmesini kolaylaştırmıştır ama, bunu o asırda ne Timur’un ne kimsenin tahmini mümkin değildi (c.4/s.400).
Altın-Ordu Hakanlığının parçalanıp yok olmasından mütevellit kargaşalıkların sürüklediği yüzbinlerce Doğu Avrupa Türkü, yani Moğol kanı ile karışmış eski Kıpçak Türkleri Balkanlar’a indiler. Dobruca’da, Bulgaristan’da, Moldovya’da, Rumeli’nin çeşitli yerlerinde yerleştiler ve Türk nüfusunu kuvvetlendirdiler (Z.V.Togan, 357,359) (c.3/s.111).”
Osmanlı dönemi
"XVI.asır başları ve ortaları ile XVII.asırda Türkiye’de nüfus patlaması olmuş, nüfus artmış, hem de köyden şehre akın etmiştir. Gene bu devirde Balkan şehirlerinin Türk’leşmesi son haddini bulmuştur (c.11/s.473).
Bir tahmine göre bu devirde yalnız 80-90 yıl içinde Rumeli’ne Anadolu’dan gelen 3.500.000 Türk yerleşmiştir. Bunların küçük bir kısmı da Kırım’dan gelen Kuzey Türkleri’dir. Fakat bunlar Dobruca, Besarabya gibi belirli yerlere yerleşmişlerdir. Bu durum şüphesiz, Anadolu’da Türk nüfus yoğunluğunun aleyhine olmuştur (c.11/s.473).
II.Bayezid, 1502’de Volga boylarından celbettiği bir kısım Türkleri Kili havalisine (Bugünkü Ukrayna-Odessa Bölgesi) yerleştirdi. 1514’te de bir kısım Kırım Türkü’nü Dobruca’da iskan etti. Bu tarihlerde artık Dobruca’da ve Türklerin ‘Bucak’ dedikleri Güney Moldavya’da, Türkler kesin şekilde ekseriyette idiler (Bucak, Tuna deltasının kuzeyi ile Dniestr arasıdır; Akkerman ile Kilye ve İsmail arasında uzanır.) (c.3/s.186).
Babadağ, Dobruca’da, Karadeniz kıyısından 10 km. ötede bir Türk şehri idi. Anadolu Selçukluları zamanında buraya kalabalık müritleriyle gelip yerleşen ve Yunus Emre’nin şeyhinin şeyhi olan Sarı Saltık Baba tarafından kurulmuştu (c.3/s.407). (Aralık-2015’de Romanya’ya gittiğimizde türbeyi de ziyaret etmiştik.)
Dobruca, tamamen bir Türk ülkesi haline geldi. Babadağı şehri, büyük Türk şehirlerinden biri oldu ve asrın sonlarında nüfusu 100.000’e yükseldi (c.3/s.411).
Lehistan (Polonya) ile Türkiye arasındaki ihtilafın sürüp gitmesine sebeb, “Kazak” denen ve Ortodoks mezhebinden bir Slav kavmi olan Ukraynalılar’ın durumudur. Eski Türk kavimlerinden bol miktarda kan alan bu Kazaklar (Orta Asya’da yaşayan bir Türk kavmi olan Kazaklar’la karıştırılmamalıdır.) bazan Türkiye’ye bazan Lehistan’a tabi idiler. Kazakların başlıca geçim kaynakları yağma idi. Bu arada Türk topraklarına da zarar veriyorlardı (c.5/s.231).”
Kanal açma teşebbüsü
Bugünlerde yine “Kanal İstanbul” demeye başladılar. Bu kanaldan bahsedeceğimi sanmayın; hayır!.. Rant amaçlı değil, stratejik amaçlı yapılması düşünülen kanalları yazacağım.
“Fatih Sultan Mehmed, ‘Azak Kalesi, İstanbul’un kilididir’ demiş ve Karadeniz’in Türk gölü olarak kapatılması lüzumuna işaret etmişti (c.6/s.322).
Kanuni Sultan Süleyman, hem Süveyş Kanalı’nı açarak Akdeniz’le Kızıldeniz ve Hind Okyanusu’nu bağlamayı, hem de Volga-Don Kanalı’nı açarak Karadeniz’le Hazar Denizi’ni birleştirmeyi tasarlamıştı. Türklüğün istikbaline birinci derecede ve müsbet şekilde tesir yapacak çok büyük ve müsbet projelerdi. Fakat Sokollu Mehmed Paşa, aczi, kıskançlığı ve dar görüşlülüğü yüzünden her iki projeyi de yürütemedi, berbat etti (c.10/s.66).
Türkistan ve Hindistan’ı Türkiye’ye açacak olan bu iki proje, devletin kesin olarak 1566 sınırlarını tecavüz etmemesi fikrinde olan diktatör-sadrazam Sokollu tarafından tatbik edilememiştir (c.10/s.67).
Evliya Çelebi (VII.cilt sonu): Türk Oru (Kalaç) (Don-Volga Kanalı): Burası Ten (Don) nehrinin dirseğidir. Karşısında İdil (Volga) görülür. İki nehir burada birbirine en fazla yaklaşır. II.Selim zamanında meşhur kanal burada kazılmıştır. Onun için ‘Türk Oru’ denmiştir, ‘Osmanlı Hendeği’ demektir. İki nehrin kavuşmasına 2 saatten az mesafe kalmışken bu çok büyük iş bırakılmıştır. İki tarafa yığılan dağlar gibi toprak tepeleri hâlâ görülür. Aradan bir asra yakın geçmiştir. Hendeği gördüm. Gayya kuyusu gibi derin kazılmış. Bu iş için 100.000 işçi, 100.000’er kazma, kürek, balta, nacak, külünk, 100 şahi top, nice cephane ve malzeme gönderilmiştir. II.Selim işin bitirilememesinden Sokollu’yu, Sokollu da Kırım Hanı Semiz Mehmed Giray’ı mes’ul tutmuştur. Bu yüzden Sokollu, Kırım Hanı’nı Kefe Çarşısı’nda astırmıştır (c.13/s.383-384).
Moldavya (Boğdan) voyvodası Dimitrius Cantemir (1673-1723), Çar’la gizlice anlaşmıştı. …mutaassıp bir Hıristiyan olan Kantemiroğlu, devlete ve hükümdarına ihanet etmekten çekinmedi (c.6/s.274-275).
Karlofça muahedesi (26 Ocak 1699) ile Türkiye, Almanya’ya takriben 249.000 km2, Venedik’e 32.000 km2, Lehistan’a 45.000 km2, Rusya’ya 20.000 km2, cem’an 346.000 km2 toprak bırakmıştır (c.6/s.213).
TDV.İslâm Ans.(c.24/s.505): “Karlofça’da yarım kalan Osmanlı-Rus barış görüşmeleri, …İstanbul’da başlamış, aynı Türk elçilik heyeti ile Rus elçisi Ukrayntsev arasında on dört madde halinde 14 Temmuz 1700 tarihinde imzalanmıştır. Bu antlaşmaya göre genellikle toprak meselelerinde Osmanlı istekleri, Kırımlılar’ın Rusya’ya akın yapmamaları ve vergi taleplerinde ise Rus istekleri kabul edilmiştir. Rusya’ya bırakılan Azak Kalesi’ne karşılık Osmanlı hükümeti Karadeniz’in emniyeti için Kerç Boğazı’nda Yenikale’yi bina ettirmiştir...”
Haftaya devam…