Dr.Tahsin Ünal, “Türk’ün Sosyo-Ekonomik Tarihi (Emel Yayınları, 1977)” adlı eserinde; “Medeniyet, buğdayın mevsimine göre ekilip biçilmesiyle başlamıştır. Türk tarihinde bu dönem M.Ö.10.000-M.Ö.7000 arasındaki dönem kabul edilebilir. Bu tarihler arasında Türkler %60 oranla (daha sonra %70 ile %80 oranla) köy devletleri kurmuşlardır. …İlk köy devletlerini kuranlar, krallar ve komutanlar değil, rahiplerdir. Şaman krallardır (s.47).
Anav hüyüğünde yapılan kazıda M.Ö.7000 tarihinde Türk köylerinin kurulduğunu görmek mümkün olduğu gibi bu köylerde yaşayan insanların da üstün bir köy kültür ve medeniyet seviyesine yükselmiş olduğunu, Anav’da çıkarılan eserlerden anlamak mümkün olmaktadır (s.158).
Ortaasya’daki binlerce köyün elbette uzun zaman içinde bir kısmı gelişmiş şehir, büyük şehir olmuştur. …Zira Türkler, M.Ö.7000 tarihinden itibaren göçebeliği terk ederek köyler kurup yerleşmeye, tarım ve hayvancılık yapmaya başlamışlar, Hunlar, özellikle Göktürkler ve Uygurlar döneminde %70 oranla yerleşmiş bulunuyorlardı (s.158-159).
…her boy (ki biz buna köy veya şehir devleti diyoruz) kendi beyinin (köyse köy kralının, şehir devletiyse şehir kralının) başkanlığında ‘ekonomik, sosyal, idari, siyasi ve askeri teşkilata sahiptı’ ve iç işlerinde yarı müstakildi (s.72).
(Dip not: M.Ö.10.000’de var olan Türk Milleti; 3000 sene kadar büyük bir siyasi organizmaya sahip olmadan yaşamış, M.Ö.7000’e doğru önce aile, sonra köy devleti kurmuştur. 7000’de de İmparatorluk kurmuştur (s.15).
M.Ö.10.000-7000 tarihleri arasında Moğolistan’dan Urallara, Çin seddinden Hazar denizine kadar uzanan bu geniş ülkelerde, genellikle aynı soydan gelen, aynı dili konuşan, aynı geleneklere sahip olan ve aynı kültür çerçevesi içinde kalarak eriyen, aynı dinî esaslara sahip olan binlerce Türk kabilesi (Aşiret, Uz veya köylü) oturuyordu. Her aşiret ayrı bir siyasî organizma olmuş, ayrı bir köy devleti kurmuştur. Bu köy devletlerinin hepsinin adı, belki Türk değildi. Fakat …bunların arasında adı Türk olanlar da vardı.
Bu siyasi organizmaların (köy devletlerinin) adı, M.Ö.7000-625 tarihleri arasında Sakalar ve Saka İmparatorluğu olarak geçer. Demek oluyor ki, …geniş ülkelerde oturan ve aynı soydan gelen bu insanlar 10.000-7000 tarihleri arasında önce köy ve şehir devletleri kurmuşlar, sonra bu devletler bir İmparatorluk halinde birleşmişler veya birleştirilmişler (s.13).
Saka İmparatorluğu’nun yerine M.Ö.625-220 döneminde İskit İmparatorluğu geçmiştir. Bunun meşhur Kağanlarından biri ve başlıcası Afrasyab (Alper- TUNGA)’tır. Bundan sonra da M.Ö.220- M.S.216 döneminde Hun İmparatorluğu’nun kurulduğu malûmdur (s.12-13).
…M.S.552 tarihine (Göktürk’lere) kadar geçen zaman içinde çeşitli isimler altında devletler ve imparatorluklar kurmuşlardır (s.17).
…Gücünü ve dinamizmini ekonomik, sosyal, kültürel ve teknik bakımlardan güçlü ve kuvvetli olan köy, kasaba ve şehirlerden alan, dinamik idareci kadrolar, süratle devlet ve imparatorluklar kuruyorlardı. Devlet ve İmparatorluklar yıkılınca da Türk feodalizmi, bütün ayrıntılarıyla ortaya çıkıyor ve kalesini yeniden tahkim ederek, hükmünü icra ediyordu (s.160).
Hunlar devrine ait Kazakistan’da 77, Moğolistan’da 75, Altaylarda 72 ve Tanrı dağları ile Batı Türkistan’da 358, toplam olarak 609 şehir yeri tespit edilmiştir (s.161).
İmparatorluklar
Sosyo-politik bakımdan imparatorluk dönemi, bir milletin ekonomik, sosyal ve kültürel sahalarda en güçlü olduğu bir dönem olduğu gibi dil, din, soy ve milliyet bakımlardan da en zayıf olduğu bir dönemdir. İmparatorluk dönemi, maddeden güçlü ve iri görünse de din, dil, soy ve milliyet ayrılıkları yönünden manen, zaaf içinde olduğu dönemdir (s.23).
İmparatorluk, bir milletin bekasını temin eden en ideal politik organizma değildir. Milletin bekasını temin eden en ideal politik organizma devlettir. İmparatorluğun inhilâli, milletin bekasını tehlikeye sokmaz. Her yönü ile güçlü olan bir devlet, ekonomik, sosyal ve politik fırsatlardan istifade ederek her zaman bir imparatorluk olabilir. Fakat imparatorluk bir imparatorluk daha kuramaz (s.24).
…Çünkü imparatorluk, maddeten iri, cüsseli ve güçlü görünse de manen yani dil, din, soy ve kültür ayrılıkları sebebiyle en zayıf dönemdir. Bu itibarla ideal siyasi organizma devlettir. Her sahada sağlam temeller üzerine oturmuş olan güçlü bir imparatorluktan daima daha üstün ve daha güçlüdür. İmparatorluklar geçici, devletler bakidir. Cihan tarihi bunun örnekleriyle doludur.
Bu itibarla, Türk siyasi organizması ne gelişim ve ne de oluşum bakımından, başka milletlerin siyasi organizmalarına benzemez (s.36).
Devlet-İktidar farkı
M.Ö.10.000’den bugüne kadar kurulan …birçok Türk devlet ve imparatorluklar; …milletin adıyla değil, ya kurucusunun veya mensup olduğu aile ve kabilenin adıyla anılmış, tarihe geçmiştir (s.13).
Devlette asıl olan unsur, bütün bir millettir. Millet varsa devlet, devlet varsa millet vardır. Hür ve müstakil bir millet varsa, onun mutlaka bir devleti, egemen bir devlet varsa, onu kuran bir millet vardır (s.20).
…asırlarca doğu âleminde ve bu arada Türklerde devlet, hükümet ve hükümdar (sülale) hep birbirine karıştırılmış yahut kasten böyle gösterilmiştir. Bunun zamanla başlıca iki mahzuru ortaya çıkmıştır. Bu mahzurlardan biri devlet, hükümet veya hükümdar sanılıp öyle kabul edilince millet unutulmuştur. Vatan, hükümdarın malikanesi; millet bu malikanede karın tokluğuna çalışan kölesi kabul edilmiştir. Hükümdar var olduğu için millet var sanılmıştır.
Halbuki Devlet, milletin bütün müesseselerinin toplamı, hükümet bu müesseselerden ancak bir kısmı idi. Millet var olduğu müddetçe devlet vardı ve devlet devamlı idi, değişmezdi. Halbuki hükümet (ki biz bunu bir partiye benzetmiştik) zaman zaman değişebilirdi. Fakat biz, asırlarca kafalara yerleşmiş olan bu yanlış düşünceyi değiştirememişizdir.
Bu yanlış düşünceden ikinci mahzur doğuyordu. Bu mahzur da tarih metodundaki mahzurdu. Milleti, dolayısıyle onun tüm müesseselerinin toplamı demek olan devleti, sürekli, değişmez ve esas kabul edemediğimiz, milleti idare eden hükümetlerin değişebileceğini anlayamadığımız ve hükümeti (hükümdarı) esas kabul ettiğimiz için, tarih boyunca Türk milletini idare eden hükümetlerin her birini ayrı bir Türk devleti sanmışız, tarihlerimize öyle geçmişizdir.
Bugün dahi orta tedrisatta okunan tarih kitaplarını açınız, Hunların Göktürklerle; Göktürklerin Karahanlılarla ve Selçukluların Osmanlılarla bir alakası yokmuş, ayrı bir millet, ayrı bir devletmiş gibi yazıldığını ve genç nesillere de böyle okutulduğunu görürsünüz.
Halbuki M.Ö.7000’den bugüne… Türk milleti ve onun devleti değişmemiştir. Her biri bir parti demek olan hükümetleri (sülaleler veya hükümdarları) değişmiştir. …Fakat Türk Milletini, şimdiye kadar kaç sülale (hanedan) idare etmişse o kadar isim almıştır. Millet, Türk milleti idi. İsminin değişmemesi icap ederdi (s.37-38).
…biri yıkılırken öteki kurulan, biri diğerine halef ve selef olan büyük Türk hükümetleri kronolojisidir (s.39).
…üç kıtanın dört yanında kurmuş olduğu devlet ve hükümetlerin miktarı 150’yi geçer. Tarihte de bu kadar hükümet kurmuş başka bir millet gösterilemez (s.42).”