Kurslarda dinleyici olarak girdiğim derslerde, öğretim üyeleri ile kursiyerler arasında yaşanan diyalogları gözlemleme fırsatım oldu. Mesela; kursiyerlerin yanlış davranışlarının yanı sıra, öğretim üyelerinin kursiyerler karşısında yetersiz kaldığını, sorulara cevap veremediklerini, zor duruma düştüklerini, bazen kursiyerlerin daha bilgi sahibi olduğunu gördüm. Özellikle ortaöğretimde yaşanan öğretmen-öğrenci tartışmalarının benzeri gibiydi; müdahale etmek zorunda kaldığım zamanlar oldu.
Her görev insana bir şeyler kazandırıyor. Bu görevden önce “Yükseköğretimle İlişkiler Şubesi” müdürü iken, Bakanlık adına üniversitelerle ortak yürüttüğümüz “bilimsel toplantıları” organize ettiğimden akademisyenlerimizi (prof., doç, dr., araştırma görevlisi) yakından tanıma imkânı buldum. Bu görevlerim esnasındaki gözlemlerim, genellemek istemem ama akademisyenlerle ilgili görüşlerimin değişmesine neden oldu.
Yeri gelmişken şu iki hususu belirtmek isterim: Birincisi; kişinin iyi bir okuldan iyi bir derece ile mezun olması, iyi bir devlet memuru olacağı anlamına gelmez. Hizmetöncesi veya hizmetiçi eğitim çok önemli olmakla birlikte devlet memurluğu daha çok çalışırken kazanılır. Onun için farklı mesleklerdeki “usta-çırak ilişkisi” geleneği gibi memuriyette de “tecrübeli memur (üstad)-yeni memur ilişkisi” vardır. Yeni memur, tek başına kendi kendisini yetiştiremez; mutlaka tecrübeli bir memurun yanında ve kontrolünde olmalıdır. Devletin işleyişini, idaresini, evrak, arşiv, yazışma vs. gibi kurallar, ancak bu şekilde öğrenilir; devlet terbiyesi de böyle alınır. Bizler böyle yetiştirildik. Hatta yanına verildiğimiz memurun yardımlarıyla da yetinmez, dairenin diğer tecrübeli memurlarıyla iletişim kurar, her türlü bilgi ve belge ile donanmaya çalışırdık.
İkincisi; Bakanlıkların merkez veya taşra kuruluşlarında veya diğer resmi kurumlarda müfettiş yardımcısı, denetçi / denetici yardımcısı, uzman yardımcısı veya üniversitelerde araştırma görevlisi gibi görevlere alınacak kişilerin, daha önce en az beş yıl devlet memurluğu yapmış olması şartı aranmalı, sınavlara bu şartı tutanlar alınmalıdır.
Bir de son yıllarda hiç uygulanmayan, altı doldurulamayan (boş) veya davranışa dönüştürülemeyen süslü sözler söylemek moda oldu. Bunlardan biri “değerler eğitimi”, diğeri “takım çalışması”dır.
Oysa bizler, o günlerde bu terimleri bilmesek de farkındaydık: Hem yaşıyor hem de uyguluyorduk. Kimseyi aşağılamıyor, hak ve adaleti gözetiyor, sevgi ve saygıyı öne çıkarıyorduk. İşlerimizi “elbirliği” ile yardımlaşarak yapıyorduk. Şimdi laf çok, fakat değeri de değerleri de yok; hep aşındırıldı, yozlaştırıldı. Bugün dairelerde her memur bireysel çalışıyor; aynı odada çalışan masa arkadaşları birbirlerinin ne iş yaptığını bilmiyor. Hatta işlerini ve bilgilerini birbirlerinden saklıyorlar (gizli konuları kastetmiyorum).
Artık yazışmalar; bilgisayarda yapıldığından ve alt yapı iyi hazırlanmadığından, önceki evrakı bulmak zor oluyor, benzer konularla ilgili yazışmalar takip edilemiyor. Aynı konuda farklı kişi veya kuruluşlara farklı farklı cevaplar yazılabiliyor!..
Günümüzde hizmetiçi
Öğretmen Yetiştirme ve Geliştirme Genel Müdürlüğü, bugün “eğitim-öğretim hizmetleri sınıfı” kadrosunda bulunan öğretmen ve yöneticilerin yetiştirilmelerine yönelik hizmetiçi eğitim faaliyetleri yapmaktadır. Bu sınıfın dışında kalan diğer sınıflardaki personelin hizmetiçi eğitimleri Personel Genel Müdürlüğü’ne verilmiştir.
ÖYG Genel Müdürlüğü, ihtiyaç analizleri yaparak mesleki - kişisel gelişim ihtiyaçları, eylem planları, ulusal veya uluslararası kurum ve kuruluşlarla yapılan işbirliği protokolleri çerçevesinde hizmetiçi eğitim planlaması yapıyor ve yürütüyor. Bu hizmetleri merkez ve taşra teşkilatları, diğer resmi ve özel kurum ve kuruluşlar ve STK’ların işbirliği ve katkılarıyla gerçekleştirmektedir.
Personel sayısının fazlalığı nedeniyle yüz yüze eğitimin yanı sıra uzaktan eğitim faaliyetleri de yapmaktadır.
Eskiden her kursun sonunda (bazen seviye tespiti için öncesinde de yapılırdı) bir sınav yapılır ve kursiyerlerin bilgisi ölçülürdü. Ayrıca, kursiyerlere anket uygulanır; sınav ve anket sonuçları birlikte değerlendirilirdi. Kursun verimli geçip geçmediği tespit edilir, kursiyerlerin önerileri dikkate alınarak yeni kurs konuları çıkarılırdı. Yine, anketle kurs merkezinden memnun kalınıp kalınmadığı anlaşılırdı. Kursun sonunda kısa bir tören yapılır ve kurs belgeleri (sertifikalar) dağıtılırdı. Şimdi, birçok konu başlığı tespit edilmiş olup kurs belgeleri (sertifikalar) e-sertifika üzerinden alınmakta ve bir de anket doldurulmaktadır.
Bakanlık, bu hizmetleri yapmak için “Hizmetiçi Eğitim Merkezleri”, diğer adıyla “Hizmetiçi Eğitim Enstitüsü” kurmuştur. 1980’li yıllarda Ankara ve Mersin’de vardı. Hizmetiçi eğitim enstitülerinin sayısı bugün 10’a çıkmıştır. Bunlar (bazılarının tarihçesi):
1- Ankara Hizmetiçi Eğitim Enstitüsü ve ASO (05/05/1961 tarihinde “Öğretmeni İş Başında Yetiştirme Bürosu”na bağlı eğitim merkezi olarak açılmış, 30/01/1971 tarihinde bugünkü binasına taşınmıştır.)
2- Mersin Hizmetiçi Eğitim Enstitüsü ve ASO.
3- Aksaray Hizmetiçi Eğitim Enstitüsü ve ASO (20/01/1992 tarihinde faaliyete başlamıştır).
4- Yalova Esenköy Hizmetiçi Eğitim Enstitüsü ve ASO (1991 yılında sosyal tesis olarak yapımına başlanmış, 1999 yılında inşaatı tamamlanmıştır. Nisan/2000 ayında Hizmetiçi Eğitim Enstitüsü olarak açılmıştır).
5- Erzurum Hizmetiçi Eğitim Enstitüsü ve ASO (02/07/2006 tarihinde hizmete açılmıştır).
6- İstanbul Ataşehir Zübeyde Hanım Hizmetiçi Eğitim Enstitüsü ve ASO (05/10/2002 tarihinde öğretmenevi olarak hizmete girmiş, 17/12/2013 tarihinde “Zübeyde Hanım Hizmetiçi Eğitim Enstitüsü" olarak statü değiştirilmiştir).
7- Van Hizmetiçi Eğitim Enstitüsü (2016 yılında hizmetiçi eğitim enstitüsü yapılmıştır.)
8- Rize Çayeli Hizmetiçi Eğitim Enstitüsü ve ASO.
9- İzmir Yeni Foça Hizmetiçi Eğitim Enstitüsü.
10- İstanbul Pendik Hizmetiçi Eğitim Enstitüsü.
(Not: “…Enstitüsü ve…” ifadesinden sonra gelen “ASO”, “Akşam Sanat Okulu”nun kısaltılmasıdır. 3423 sayılı Kanun’a göre bünyesinde döner sermaye kurulabilmesi için bu ilave yapılmıştır. Çalışmaların içinde bulunduğum için biliyorum.)
Sadece kamu kurumları değil, hizmetiçi eğitimin önemini fark eden özel kurumlar, meslek örgütleri, sendikalar, STK’lar; bu amaçla yöneticilerine, temsilcilerine ve çalışanlarına kendi bünyelerinde eğitim vermektedirler.
Sendikada görevli iken hizmetiçi eğitimlere çok önem vermiş, çeşitli kademelerde görev yapan başkanlar, yardımcıları, sekreterler, temsilciler vs. için kurslar yapmıştık. Bu kurslardan da birçok sertifikam ve teşekkür belgem bulunmaktadır.
Bir konudan daha bahsederek yazımı bitireceğim: 1989 yılında “Hizmetiçi Eğitim Dairesi Başkanlığı” yurtdışı elçiliklerinde görevlendirilmek üzere Bakanlığa tahsis edilen kontenjanlar için bir imtihan açmıştı. Bu sınava, harcını (o günkü parayla 15.000.- TL) yatırarak müracaat etmiştim. 18 Haziran 1989 Pazar günü saat: 9.00’da Ankara Kimya Meslek Lisesi’nde (Aday No:3705) yazılı sınava (50 soruluk test) girdim. Fransa’yı tercih etmiştim. Ancak, hatırladığım kadarıyla bu sınavın sonuçları açıklanmadığı gibi iptal edildi; sonrasını bilmiyorum.