Bu yazımda da “Moğolların Gizli Tarihi” adlı kitaptan (TTK yayın. Çeviren: Prof.Dr.Ahmet Temir, Ankara-2023, ilk çeviri tarihi: 30 Eylül 1946) yararlanarak Cengiz Han’la Kereyit hükümdarı To’oril-Onghan arasındaki ilişkilerden bahsedeceğim.
“…(Börte’nin anası) Şotan ana, damadının (Temucin’in) annesi için hediye olarak bir kara samur kürkü getirmişti. Temucin, Hasar ve Belgutai bu kürkü alarak yola çıktılar. Eskiden babaları Yesugai-han ile Kereyit’lerin (reisi) Onghan (ant içerek) dostluk tesis etmişlerdi.
(Dipnot: ‘Anda ke’eldugu; anda söylemek, anda olmak, anda tesis etmek, dost, yeminli dostluk. Moğollarda iki kabileye ait olan kimseler dostluk için ittifak aktederler ve mutlaka karşılıklı hediye alıp verirler ve bu suretle anda olurlardı.)
Onlar: ‘Babamızla dostluk kurmuş olan bir kimse bizim için bir baba gibidir!’ diyerek, o zaman Tu’ula (nehri) civarındaki Kara Orman’da bulunduğunu bildikleri Onghan’a gittiler. Onghan’a varınca Temucin: ‘Eskiden, babamla dostluk tesis etmişsiniz. Şimdi sen benim babam gibisin. Düğün hediyesi olan şu hediyeyi sana getirdim!’ dedi ve kara samur kürkünü ona verdi. Onghan çok sevinerek şunları söyledi:
‘Kara samur kürküne karşılık olarak,
Senin dağılmış olan ulusunu
Tekrar birleştireyim!
Samur kürküne karşılık olarak,
Senin parçalanmış olan ulusunu
Tekrar intizama sokayım!
Böğür karına,
Boyun göğüse (nasıl bağlı ise)
(bu iş de) öyle olsun! (s.37-38)
(Açıklama: Dostluk andlaşması, karşılıklı bir yardım paktı olup hediyeler verilmek ve alınmak suretiyle aktedilir. s.212)
(Y.Y: Kereyit hükümdarı Onghan, Naymanlarla savaşta Camuha ile birlikte Cengiz Han’ı yalnız bırakmıştı. Ancak, Onghan’ın ülkesi Naymanlar tarafından yağma edilmişti.)
(Bir süre sonra) …Onghan, Çinggis-hahan’a haber gönderdi: ‘Naiman’lar halkımı, kadın ve çocuklarımı alıp götürdüler. Sen oğlumdan, …halkımı kurtarmanı rica ederek bu haberi yolladım.’ Bunun üzerine Çinggis-hahan …dört kahramanını askerleriyle birlikte yolladı. …(Onlar, Onghan’ın) halkını, karısını ve çocuklarını da kurtarıp iade ettiler. Bunun üzerine Onghan şöyle dedi: ‘Geçmişte, senin iyi (kalpli) baban da (Yesugey Bahadır), şimdiki gibi tamamiyle dağılmış olan ulusumu kurtarmıştı. Şimdi ise, onun oğlu tarafından gönderilen dört kahraman, aynı şekilde dağılmış olan ulusumu kurtardılar. Buna teşekkürle karşılık göstereceğime yer ve gök şahit olsun!’ (s.86-87)
Onghan daha şunları söyledi: ‘…Baba ve oğul bu suretle dağılmış olan ulusumu bana toplayıp getirirlerken, kimin için çalıştılar? Ben artık yaşlandım. Şimdi bana yükseklere çıkmak (semaya yükselmek) zamanı da geliyor. Ben böyle ihtiyarlayıp kayalara çıktıktan (gömüldükten) sonra, ulusumu kim idare eder? Küçük kardeşlerim kabiliyetsiz kimselerdir. Biricik oğlum Sanggum ise sanki yokmuş gibi yalnızdır. Oğlum Temucin’i Sanggum’a ağabey yapayım da iki oğlum olsun ve gönlüm rahat etsin!’ Onghan bu düşüncelerle, Tu’ula boyundaki Kara Orman’da Çinggis-hahan’la müzakerede bulundu ve neticede birbirine karşı baba-oğul gibi hareket etmeye karar verdiler. (s.87)
(Açıklama: ‘Yükseklere çıkmak”tan maksat, ‘ölmek’ demektir. Nestoryan mezhebinden bir hıristiyan olan Onghan’ın bu sözlerine herhalde ‘semaya yükselmek’ şeklinde anlamak icabeder. ‘Kayalara çıkmak’ tabiri, cesedin ‘gömülmesini’ ifade etse gerektir. Cesedin yüksek yere defnedilmesi hususi bir hürmeti ifade eder ve eserde pek az zikredilmektedir. s.220-221)
Çinggis-hahan bu dostluğu ikinci bir dostlukla derinleştirmek maksadiyle, Coçi için Sanggum’un bacısı Ça’ur-beki’yi istedi ve buna karşılık olarak Sanggum’un oğlu Tusaha’ya bizim Hocin-beki’yi vereceğini söyledi. Buna mukabil Sanggum kendisini yüksek görerek: ‘Bizim nesilden biri size giderse kapı dibinde oturur ve durmadan yüksek tarafa (evde büyüklerin oturduğu şeref mevkiine) bakar. Sizin nesilden biri bize gelirse yüksek tarafa oturur ve kapı dibine bakar’ dedi; kendisini yüksek ve bizi aşağı görerek Ça’ur-beki’yi vermedi, bu arzuya muvafakat etmedi. Bu söz üzerine Çinggis-hahan’ın, Onghan ve Nilha-sanggum’a karşı sevgisi azaldı. (s.88-89)
(Açıklama: Kapı dibi (köşesi) hizmetçilerin yeridir; şeref mevkii, kapının karşısında bulunur. s.220)
(Y.Y: Bu durumdan faydalanmak isteyen Camuha’nın, (Onghan’ın oğlu) Nilhan-sanggum’la birlikte Cengiz Han’a tuzak kurduklarını geçen haftaki yazımda bahsetmiştim.)
(Çinggis-hahan) Kereyit halkını itaat altına aldıktan sonra yağma ederek her tarafa dağıttı… Sonra icraatına devam ederek Onghan’ın küçük kardeşi Caha-gambu’nun iki kızından büyüğü olan İbaha-beki’yi Çinggis-hahan kendisine aldı, Sorhahtani-beki namındaki küçüğünü Tolui’ya verdi. Bu yüzden Caha-gambu’yu affetti ve onu yağmadan hariç kılarak emrindeki adamlariyle birlikte (arabasının) ikinci oku olmasını emretti. (s.109)
(Açıklama: Tabi olan halkların kendi başlarına birer grup halinde bırakılmaları bir lütuftur. ‘Arabanın ikinci oku’ tabiri, değerli ve lüzumlu arkadaşlık misali için sık sık kullanılmaktadır. s.222)
Naiman’lı Tayang-han’ın anası Gurbesu: ‘Ohnghan, geçmiş zamanın büyük hanıdır. Onun kafasını buraya getiriniz. Eğer bu kafa hakikaten Ohghan’ın ise, onun için ayin yapalım’ dedi. Horisu-beçi’ye bir adam gönderip (Onghan’ın) kafasını kestirip getirttikten sonra tanıdı ve onu beyaz bir keçenin üzerine koydurdu. Gelinlerini topladı, içki hazırlattırdı ve telli sazlar çaldırarak eline kadeh alıp ayine başladı. Bu ayin karşısında kafa gülümsedi. Tayang-han: ‘Gülüyorsun!’ diyerek kafayı ayaklariyle çiğnedi. Bunun üzerine Kokse’u-sabrah şunları söyledi: ‘Ölmüş bir hanın kafasını siz evvelâ kestiniz, sonra buraya getirip ayaklarınızla da çiğnediniz. Bu ne biçim harekettir? Köpeklerimiz fena havlamaya başladılar… (s.111)
Tayang-han cevabında ‘Şurada doğu tarafımızda birkaç Manghol (Moğol) varmış. Onlar kuburluklariyle büyük Onghan’ı korkutarak, nihayet onu ölüme kadar sürüklemişler imiş. Yoksa onlar şimdi kendileri mi han olmak istiyorlar? Gökte güneş ve ay gibi iki parlak şey varsa da yeryüzünde iki han barınamaz. Biz şu bir avuç Manghol üzerine yürüyerek onları tutsak edelim!’ dedi.
Bu esnada Curbesu da söze karıştı ve şunları söyledi: ‘Onları ne yapalım?
Manghol halkı pis pis kokar,
Kara elbise giyer.
Şimdi bizden uzaktırlar ve orada kalsınlar. Fakat asil kızlarını gelin alıp el ve ayaklarını temizledikten sonra onlara inek ve koyunlarımızı sağdırabilirdik!’ Tayang-han: ‘Vaziyet böyle ise onlar (korkulacak) bir şey değilmiş. Şimdi biz Manghol’ların üzerine yürüyüp kuburluklarını (okluklarını) alalım’ dedi. (s.112)
(Açıklamalar: Köpek havlaması felakete işarettir.
Maruf atalar sözü şöyle der: ‘Gökte ancak bir güneş olduğu gibi, yer yüzünde de ancak bir Han barınabilir.’
Muhtelif halkların kendilerine has kokularından sık sık bahsedilmektedir. Demek Kereyit’ler Manghol’ları pis sayıyorlardı. s.223)
Çinggis-han ile birlikte Tatar’ları bastığı için Kin hükümdarı tarafından Wang-han=Onghan lakabı ile mükafatlandırılan Kereyit hükümdarı To’oril (Toğrul-han), o zamanki Avrupa'da ‘papaz hükümdar Johannes’ adı ile efsanevi bir şöhret kazanmıştır. Onun adı, haçlı seferleri esnasında büyük rol oynamıştır. (s.277)
Devam edeceğiz…