İki hafta önce “Üzülüyorum” başlıklı bir yazı kaleme almış; Ülkemizin ekonomik ve sosyal sorunlarından bahsetmiş ve istatistiki bilgiler vermiştim.
Yazımdaki,“Çünkü bizler, 1970’li yılları yaşamış, “sağ-sol çatışması” denen cenderenin içinden çıkmış kişileriz. Milletimiz ve devletimiz için acılar çektik; hamdık, piştik, “aksakallılar”a karıştık…” ifademden hareketle, şu anda AKP’ye yakın bir arkadaşım; yazının içeriğiyle alâkasız bir yorum yazmış. “…Doğru, çok çektik. Peki o çatışmayı yaptığınız karşı cenah ve onların HDPKK ile yaptıkları iş birliğine, ortaklığa, ittifaka, hatta anayasanın ilk dört maddesini bile değiştirmeye razı olarak Anayasa yapmaya oturmalarına… ne diyorsunuz? Destekliyor musunuz, karşı tavır alarak dirsek mi gösteriyorsunuz?” demiş.
Yorumları genellikle okurum; ancak cevap yazmıyorum. Çünkü, Hacı Bektaş-ı Veli’nin çok önemsediğim, “İncinsen de incitme” sözünü kendime ilke edindim ve “kimseyi kırmamaya” çalışıyorum. Ağır eleştirileri bile sineye çekiyorum. Bu yoruma da cevap vermeyi düşünmüyordum; fakat daha önce benzer yorumlar atan aynı düşüncedeki herkese bir cevap olarak bu yazıyı yazmaya karar verdim.
İsterim ki, yazılarımda eksik, yanlış ve hata varsa düzeltmeye yönelik yorum yazılsın veya katkı yapılsın; hoş karşılarım. Yazının içeriğine itirazda bulunmadan ya da eleştirmeden konuyu saptırmaya çalışmak, hiç yakışık almıyor. Alâkasız yorumlarla, sorularla meseleyi çarpıtmak, farklı yöne çekmek bir aydın insan davranışı değildir!..
İşin ilginç yanı, geçmişte “çalıyorlar ama çalışıyorlar” dedikleri gibi, yine ağız birliği etmişçesine benzer yorumları paylaşıyorlar veya söylüyorlar. Mesela muhalefet “yolsuzluk, hırsızlık, rüşvet, kaçakçılık vs…” diyor; bunlar karşılık olarak “Ayasofya’yı açtık, büyük büyük camiler yaptık …” diyebiliyor!.. Bu nasıl zihniyet, anlamak mümkün değil.
“Ülke sorunlarından uzaklar” diyeceğim; sıkıntıları kendileri de yaşıyor. Herhalde havuz medyasının verdiği bilgilerle yüklendiklerinden robotlaşıyorlar, mankurtlaşıyorlar. Bunun başka izahı olamaz. Allah’ın en şerefli ve özgür yarattığı insanın “biat kültürü” ve fanatiklik yüzünden, işte geldiği nokta!.. Körü körüne itaat ve savunma!..
Bugüne kadar sert söylemlerle, gerginlikle, geçmişe hakaretle, ötekileştirme ve kamplaştırma politikasıyla gelindi. Şimdide suçu başkalarına atmaya çalışıyorlar; fitne, fesat ve iftira üzerinden yürüyorlar. Vatandaşı sürekli kandırmak mümkün değildir. Kimseyi aptal yerine koymayın, aklıyla alay etmeyin!.. Yoksa, söyleyecek sözünüz mü kalmadı da meseleleri çarpıtıyorsunuz?
“Aksakallılara karıştık” derken, “bunadım” demedim!.. Ülkemizin geldiği noktanın farkında olduğumuzu anlatmak istedim. “Güllük, gülistanlık bir Türkiye yok!..” Çok şükür, aklım da zekâm da yerinde… Dün de yaşamam ama düne değer veririm. Mazisi şerefli bir milletin evlatlarıyız.
Şehit kanları ile sulanmış vatan topraklarına arazi, arsa gözü ile bakmayız. Camileri ise manevî dünyamıza güç katan, sadece İslâm’ın iman ve ahlâk kurallarının konuşulup ibadet yapıldığı yerler olarak görürüz; büyük ve gösterişli inşaatlar, binalar olarak değil.
Sütte leke var ama!
“Eyyamcı” değilim. Geçmişte yaşadıklarımızı unutmam; çünkü geçmişini unutanın geleceği olmaz. Maziyi, hâli ve atiyi birlikte değerlendirmeye çalışırım. Anı yaşarken geçmişe bakarım ve aklım yettiğince gelecekle ilgili öngörülerde bulunurum. Sizler, belki unutmuş olabilirsiniz ama bizler unutmadık. Çünkü hepsi gözümüzün önünde oldu.
Çok eskiye gitmeden, yorumdaki sorulardan hareketle son 15 yılda yaşananları hatırlayalım. Terör, neredeyse sıfır durumuna gelmişken; ne oldu da PKK terör örgütü yetkilileri ile Oslo’da görüşmeler başladı? Ne oldu da Dolmabahçe’de HDP ile ortak mutabakat metni okundu? 800 şehit vermemize sebep olan “çözüm süreci” nasıl başladı ve nasıl bitti?
Neden Diyarbakır’da ortak miting yapıldı, “megri megri” türküleri söylendi, kongrede başlarına konfeti atıldı, hatta teröristlere pide ısmarlandı?
Dün FETÖ ile, bugün diğer cemaat ve tarikatlarla, sonra mafya ile karanlık ve kirli ilişkilere girildi?
Daha yeni, İstanbul Belediye seçimlerinde İmralı’daki bebek katilinden mektup getirtilip Kürtlerin, AKP (cumhur ittifakı)’nin adayına oy vermeleri için çağrı yapılmadı mı? Öcalan’ın kardeşi TRT’ye çıkarılmadı mı?
Yaşananları unutturmak için devamlı algı oluşturuluyor, gündem değiştiriliyor ya da dinî terimler kullanılıyor. “İstanbul’a ihanet ettik”, “Allah’ım affetsin”, “Hamdolsun gündeme gelmedi” diyerek, özür ve helallik dileyerek vebalden kurtulmak mümkün değil.
Anayasa değişikliği
Yorumda, Anayasa’nın ilk dört maddesini değiştirmek isteyenlerle hareket etme suçlaması da vardı.
Öncelikle partilerin meclisteki sayıları, partili cumhurbaşkanlığı sistemi ısrarı ve “uzlaşma kültürü”müzün olmaması sebebiyle bu aşamada bir Anayasa değişikliği yapılabileceğine ihtimal vermiyorum.
Ayrıca mevcut anayasaya, mevzuata ve teamüllere uymuyor, bildiğinizi okuyorsunuz: Değiştirip de ne olacak ki? Niye zamanınızı boşa harcayacaksınız!..
Değiştirilmesi teklif dahi edilemeyecek olan ilk dört maddeye gelince; içlerinde yanlış insanlar bulunsa da Atatürk’ün kurduğu ve ilkelerini koyduğu CHP buna yanaşamaz.
Ne Atatürk’le ne de devletle problemi olmadığını düşündüğüm MHP de İYİ Parti de hiç kalkışmaz.
O halde Türkiye Cumhuriyeti Devleti ve kuruluş ilkeleriyle problemi ve kavgası olan partilere bakmak lâzım: AKP ve HDP değil mi?
İlk dört maddenin değiştirilmesini, herhalde en çok bunlar ister. Zaten daha önce bu konuları bayağı konuşmuşlardı: Milletvekilleri, yandaş akademisyen ve yazarlar, gazeteciler görüşlerini açıklamışlardı. T.C’nin ve Türk Bayrağı’nın adını bile az mı tartıştılar? Millî değerlerimize saldırmadılar mı? Hâlâ da bu saldırılar devam etmiyor mu?
Yine de bu değişikliği yapabileceklerini sanmıyorum. HDP çok ister ama AKP buna kalkışamaz.
Sonuç
Dinî değerleri referans göstererek iktidara geldiler ama öyle bir icraat yaptılar ki dinin içini boşalttılar. Paraya tamah ettiklerinden “rol model” olamadılar; tam tersi kötü örnek oldular. Her şeyi yozlaştırdılar, sıradanlaştırdılar; ortada değer-meğer bırakmadılar. İmam-Hatip öğrencileri bile çelişkilere bakıp “deizm”e yöneldiler.
Şimdi de kendi aralarındaki kirli ve karanlık ilişkiler ifşa edilmeye başlanınca, işler iyice sarpa sardı. Başkalarına suç veya iftira atmak da işe yaramayacak. Çünkü, birilerine “dibin kara” demek için “kendi dibin kara olmayacak”.
Anlayacağınız arkadaşlar; yorum yaparken biraz düşünün. Savunmak istediklerinizin geçmişte yaptıklarını, söylediklerini aklınıza getirin ve yüzünüze vurulacağını unutmayın. Havuz medyası ağzıyla ve cahiller gibi konuşmayın. Başkalarına çamur atmaya kalkışmayın. Müslümansanız, dine aykırı davranışlar yapmayın ve sözler söylemeyin!.. Kişilikli ve ilkeli olun.
Unutmayın!.. Dün olduğu gibi bugün de “Türk’süz bir Türkiye” istenmektedir. Düşmanlarımız da içimizdeki hainler de bunu istiyor. Bu mücadele hiç bitmeyecek; gelecekte de böyle olacak.
“Sü uyur, düşman uyumaz.” Yeter ki bizler uyanık olalım.
Çok güzel bir yazı yazmışsın,Kutlarım