“At, avrat, pusat (silah)” sözünü bilirsiniz. Türkler, geçmişte her üçünü de çok değer verirlerdi. Tarihimizde bu sözün önemini anlatan birçok örnek bulunmaktadır.
Asıl konumuz renklerinden dolayı atlara verilen adlarla ilgili ama önce başlıktaki son sözcüğü açalım: Bugün iç çamaşırı (külot) karşılığı kullanılan “don”; aslında giysi, giyecek, kıyafet anlamında olup donanmak, giyinip kuşanmak (süslenmek) karşılığıdır.
“Don”; atlara, bedenini örten kılların renginden dolayı verilir. “Ton” ise rengin açık veya koyuluk derecesidir.
Birçok tarihi kaynakta; atların Türkler tarafından ehlileştirildiği belirtilmektedir. Atlar, en önemli ulaşım ve savaş aracı olmuş; etinden ve sütünden yararlanılmıştır. Türklerin en önemli içeceklerinden olan “kımız”, kısrak (dişi at) sütünden üretilmektedir.
Ata binmeyi, at sürmeyi kolay ve kullanışlı hale getirmek için birçok aleti Türkler icad etmişlerdir.
Bugün, safkan diye adlandırılan Arap atı, İngiliz atı gibi çok değerli koşu atları vardır. Türkmenistan’da yetiştirilen “Ahal Teke” atları da çok meşhurdur.
Yılmaz Öztuna “Büyük Türkiye Tarihi” adlı eserinde; “Ata ait her şey Türkler’de en mükemmel hale gelmiş ve onlardan diğer kavimlere geçmiştir. At üzerinde serbest hareket edebilmek için pantolon ve ceketi icad eden Türkler’dir (c.9/s.255). Avarlar, ilk defa üzengiyi icad ederek süvariye yeni imkanlar sağladılar (c.9/s.256).
Bozkurt, Türk’ün manevî gücünü gösteren senbolse, at da maddî gücünü gösteren senboldür. Bu senboller binlerce yıllıktır. Asya tarihinin fecrinde, sisli çağlar içinden çıkmıştır. Hiçbir ırk, Türkler gibi akmasını bilmemiştir. Türk akın için doğdu sanılır. Şairin: ‘Biz kasırga oğulları, biz kanatlı süvariler’ dediği Türk atlısı, miskin kavimlerin dağ ve akarsu atlayamadıkları çağlarda Pasifik kıyılarından Atlantik kıyılarına erişmiştir. Onu kuzeyde buzullar durdurmuş, fakat güneyde Himalayalar bile durduramamıştır. Hind Okyanusu’na da kolayca erişmiştir (c.9/s.422).”
Prof.Dr.Kâmil Veli Nerimanoğlu “Türk Dünya Bakışında Reng” başlıklı makalesinde; “Eski Türk-Şaman dünya ağacının reng-istikamet uyarlığı eski Türk inanışlarına köklendiğinden atların rengi de onlarla bağlıdır. Hocamız B.Ögel’in ‘Kuşatma esnasında doğuda kır, güneyde doru, batıda ak ve kuzeyde yağız atlar yer almışlardır’ cümlesi ile Türklerde atın kutsallığı, yanı sıra savaş taktiği ve dünya bakışına ip uçları veriliyor.
‘Kitabi Dede Korkut’da Ağ boz at, Al aygır, Bedöy at, Konur at, Kazlık at, Yelisi Kara Karlık at, Kara ayğır, Duru ayğır, Alaca at, yügrek at, Keçi başlı Keçer ayğır, Toğlu başlı Duru ayğır, Arabi at, tepel Kaşğa ayğır, Ak bedevi at, Karagöz at vb. isimlerden söz ediliyor.
Hızır’ın Boz atı, Kültigin’in Ak-boz atı, Köroğlu’nun Kır (Boz) atı ve Türk destanlarında bir de rengleri ile seçilen, belirlenen ad konuş daha geniş açıklanmağa muhtaçtır (Nevruz ve Renkler, Atatürk Kültür Merkezi Yayını, sayı:16, Kongre ve Sempozyum Bildirileri Dizisi, Sayı:7, Ankara-1996, s.73).”
Prof.Dr.Mustafa Kafalı, “Türk Kültüründe Renkler” başlıklı makalesinde; “…Orkun kitabelerinde yerin kara ifadesini kullanmak üzere yağız yer denmiştir. Toprak rengidir. Ancak at rengi olarak kullanılacak olursa, siyah at manasına gelir… Boz renk ise hem kara hem de beyazın karışımından meydana gelen kurşunî renge yakın bir renktir. Metinlerde toprak rengi ve at rengi olarak kullanılmıştır. Ak renk karşılığı olmak üzere at rengi olarak kır kelimesi de kullanılır. Ancak kır ile birlikte ala-kır, bakla-kır, boz-kır, kırçıl, demir-kır, gök-kır tabirleri at rengindeki beyazla ilgili renklerin karışımını anlatır.
Ayrıca doru, yine at rengi olarak metinlerde geçmektedir. Doru esasında kestane rengidir. Ama doru yanında -kır da olduğu gibi- yan renkler de vardır. Çünkü atlar her zaman kır, doru, yağız, al gibi renklerde olmazlar; karışık renkleri bünyelerinde barındırırlar. Bu bakımdan yağız doru, açık doru, hurma doru şeklinde at renklerini veya donlarını bilmekteyiz. Bir diğer at rengi olarak al renk vardır. Kızıl renge yakın bir renktir veya kızıla mayil doru da denilebilir. Bu renge ilave olarak kula at vardır. Kula at ise kızıl ile bozun karışımı olarak görülür (aynı kitap, s.52).”
Donlarına göre atlar
Ak/Beyaz: Atın vücudunu örten bütün kılların beyaz olmasıdır. “Kır” sözcüğü daha çok kullanılır: Bedeni örten kılların beyaz kıllarla karışmış halidir. “Kır”: TDK’na göre; beyaz renk ya da beyaza yakın olan renktir. Koyu kıllarla karışık ak renktir. Yaygın kullanımı “Kırat”tır. Kır ile boz yakın renklerdir. Boz: TDK’ye göre, açık toprak rengi, kül rengi, gridir.
Al/Kırmızı: Kızıl-kahve, kırmızıya çalan at kestanesi rengidir. Bu atlara “doru” denilmektedir. Doru: TDK'ye göre, gövdesi kızıl, ayakları ve yelesi koyu renkli olan yağız-kızıl’dır. Bedeni örten kılların rengi açık kahverengi-kırmızı; fakat yele, kuyruk ve bacakların alt kısımlarının kara renkte olmasıdır. Ahreç don ise kıllar beyaz ve kırmızıdır; doru donun beyaz kıllarla kaplanmış şeklidir.
Kula: Sarı ile kırmızı arasında, sarıya çalan at rengidir. Gövde sarı, koyu sarı veya kirli sarı renkte; yele, kuyruk ve bacakların alt kısmı kara veya koyu renkte olan at donudur.
Yağız: Atın bütün vücudunun siyah olmasıdır. Kuzguni yağız (parlak yağız da denir) atların donu; koyu, parlak, yanar döner bir siyahtır.
Donların dışında atların "nişane"leri vardır: Mesela; bazı atlar alınlarındaki “akıtma” denilen beyazlıkla tanınırlar. Bu akıtma; bazı atlarda alınlarından burunlarına kadar uzanır, bazılarında daha kısa, bazılarında ise göz hizasında el ayası büyüklüğünde olur. Kır (beyaz) atlar hariç diğer dondaki atların bazılarında akıtma olur.
Bazı atların da ayaklarında beyazlık olur. Bu beyazlık, tırnaktan (toynaktan) yukarı doğru diz kapağına kadar çıkabilir. Ayaktaki bu beyazlığa “seki” denir; tek ayağında varsa “tek sekili”, iki ayağında varsa “iki sekili”, üç ayağında varsa “üç sekili” at denir.
Nuraniye H.Ekrem, “Hunlarda Renk ve Yön Bilgisi” başlıklı makalesinde; “…Hunlar mavi, siyah, beyaz ve kırmızıdan oluşan dört renkle dört yönü sembolleştiriyordu. Bu konuda en iyi örnek Shih-chi (Tarihi Hatıralar)’de yer almaktadır. Shih-chi’ye göre, M.Ö.200 yılında, Hun hükümdarı Mete (Mo-tu) kırk bin atlı askeriyle Han sülalesi hükümdarı Kao-tı ile ordusunu kuşatma altına almıştır. Hunların beyaz atlı askerleri batı yönünde, gök atlı (yüzü ve burnu beyaz, bedeni mavi) askerleri doğu yönünde, siyah atlı askerleri kuzey yönünde, kırmızı atlı askerleri güney yönünde Çinlileri kuşatmışlardır. Yedi gün boyunca Hun atlı askerlerinin kuşatması altında kalan Han sülalesi ordusu, rüşvet ve yıllık vergi vermeye söz vererek ancak kendilerini kurtarabilmişlerdir (Ssu-ma-ch’ien, 1975:2894). Bu görkemli savaş sahnesinde Hunların atlı askerlerinin dört yönü dört renk ile belirlemesinden, bu tür inancın normal hayat dışında savaş stratejisi bakımından da kullanılmaya başlanmış olduğu görülmektedir… (aynı kitap, s.88)
Son olarak; atının olduğu döneme yetişemedim ama babam da atı çok severmiş. Ağabeyimin babamdan duyduğu bir sözle yazımı bitireyim:
Alma alı, satma kırı,
Yağızında binde biri,
İllâ doru, illâ doru.