Ramazan ayındayız. Her Ramazan ayı geldiğinde askerliğim aklıma gelir. Ne ilgisi var derseniz? Anlatacağım ve buna bağlı olarak emekli olurken yaşadığım -gülünç bulacağınızı umduğum- bir olaydan bahsedeceğim.
1 Temmuz - 31 Ekim 1981 tarihleri arasında 4 ay kısa dönem askerlik yaptım. 1981 yılında Ramazan ayı 1 Temmuz’da başlamıştı. 7 yaşından beri orucunu tutan birisi olarak maalesef tutmadım: Askerden dönünce tuttum. Bunda hem Antalya’nın sıcağı hem de sıkı eğitim etkili oldu. Oruç tutmak isteyenler için sahur yemeği çıkıyordu. Çok az arkadaş tuttu. Nasıl? Tabii ki eğitimden kaçarak, arazi olarak…
Ben, askerliği çok seven ve askerliğe önem veren biriyim. Hani “Her Türk asker doğar” derler ya, öyle… Disipline, baskı olarak değil de tertip, düzen anlamında önem veririm. Her nerede olursam olayım görev sorumluluğumu yerine getiririm; kaçmam. Askerliği de kutsal bir görev olarak görürüm. Onun için her Türk gencinin mutlaka -bir ay da olsa- asker ocağından geçmesi taraftarıyım. Ve bu ocağın insana çok şey kazandırdığını düşünürüm.
Askerden 31 Ekim 1981 tarihinde terhis oldum. Aynı dönem askerlerin bir çoğu beş gün erken geldiler: Ben ve benim gibi Ramazan Bayramı’nda izin kullananlar geç terhis olduk. Kısa süre de olsa, bizim de kendimize göre askerlik hatıralarımız var, ama bu yazımın konusu olmadığından bahsetmeyeceğim.
Askerlik borçlanması
Asker dönüşü borçlanma için 25/01/1982 tarihinde T.C.Emekli Sandığı’na dilekçe verdim. Sandık, 30/03/1982 tarih ve Tah.7/(emekli sicil no) sayılı yazı ile durumu Milli Eğitim Bakanlığı’na bildirdi. Yine, 12/11/1982 tarih ve Tah.7/(em.sicil no) sayılı yazıyla hem Elbistan Askerlik Şubesi Başkanlığı’ndan hem de Milli Eğitim Bakanlığı’ndan bilgi istedi. Hatta Elbistan Askerlik Şubesi Başkanlığı yazıya zamanında cevap vermediği için 28/02/1983 tarih ve HİB.3/(em.sicil no) sayılı yazıyla tekit etti.
Bu arada, çok sevdiğim çocukluk arkadaşım rahmetli Nahit Salt aracılığıyla Elbistan Askerlik Şubesi Başkanlığı’ndan 27/04/1988 tarih ve 4400-88- (1953/80) sayılı askerlikle ilgili belgemi aldım.
Borçlanmayla ilgili sonuç alamayınca 09/11/1989 tarihinde T.C.Emekli Sandığı’na -önceki dilekçemden de bahsederek- yeni bir dilekçe verdim. (evrak giriş no:86348) Bu dilekçem üzerine Sandık, tekrar Elbistan Askerlik Şubesi Başkanlığı’na 16/11/1989 tarih ve HİB.4/(em.sicil no) sayılı yazıyı gönderdi. Askerlik şubesinden gelen yazıya istinaden askerlik borçlanmam yapıldı ve ilk müracaatım dikkate alınarak Sandığın 10/01/1990 tarih ve 519420 numaralı “Askerlik Borçlanma Fişi” ile eski parayla (11.900,-) TL borç çıkarıldı.
Milli Eğitim Bakanlığı Personel Genel Müdürlüğü, o tarihlerde görev yaptığım İşletmeler Dairesi Başkanlığı’na gönderdiği 13/03/1990 tarih ve 209.12 (2649) 90- Sic.Şb. 39015 sayılı yazı ile tahsilini bildirdi. (Borç tutarı az olduğu için şifahen taksit yerine bir defa da kesilmesini istemişim ve yazının üzerine “15 Nisan 1990 ayı maaşından kesildi” notunu düşmüşüm.)
Askerlik görevimi hizmete saydırmak için yukarıda tarih ve sayıları ile sıraladığım tüm bu işlemleri ve belgeleri şahsi dosyamdan çıkarttım. Bu yazışmaların birer örneği de şahsıma gönderilmişti ve saklıyordum. Diğer bir kısım belgelerin örneklerini de takip ederek kendim almıştım.
Emekli olurken çıkarılan borç
17 Ocak 2018 tarihinde emekli olduktan sonra Sosyal Güvenlik Kurumu’nun MEB’na 01/02/2018 tarih ve 71404057/(em.sicil no) sayılı yazıyı göndermiş; yazının bir örneği de bilgi amacıyla şahsıma gelmişti. Askerlik borçlanmasının tahsil edilmediği gerekçesiyle bugünkü parayla 1 (bir) kuruşu istiyorlardı. Çok gülünç değil mi? Ama 43 yılın üzerinde memurluk yaptığım için normal karşıladım: Biliyorum, “Devlet bir kuruş alacağı için gerekirse 100 lira harcama yapar.” Personel Genel Müdürlüğü’nden çağırdılar ve durumu anlattılar. Ben de “ödeme belgesi var mı, bir araştırayım" dedim ama özel belgelerim arasında yoktu. O tarihlerde çalıştığım “İşletmeler Dairesi Başkanlığı” da kapatılmıştı. Hatta Destek Hizmetleri Genel Müdürlüğü’nden bir memurla arşive inerek araştırdık, herhangi bir belge (evrak) bulamadık.
Bu arada SGK’na gittim. Bizzat ilgili şube müdürü bayan arkadaşla konuştum. Yaşananları anlatarak elimdeki belgeleri gösterdim. Ödeme belgesini bulamadıklarını, bu rakamı bu tarihe göre hesaplayıp ikramiyeden keseceklerini söylediler. Ben de dedim ki: “Tabii ki bunda sizin suçunuz yok. O tarihte görev yapan hem MEB’deki hem de T.C.Emekli Sandığı’ndaki personelin hatası. Ama benim de bir suçum yok.” Biraz sohbetten sonra “Peki, yeni hesaplayacağınız borç ne kadar çıkar” diye sordum. “Tahminen 100-150 TL olacağını” söylediler. Ben de “çok fazla değilmiş, benim suçum değil ama kesmek istiyorsanız siz bilirsiniz” dedim ve çıktım.
Memuriyet hayatım boyunca, iş takipçilerine hep şunu tavsiye etmişimdir: “Devlet dairelerinde işlerinizin çözümünü şifahen aramayın. Personel isteğinize olumlu da cevap verse olumsuz da cevap verse hiçbir önemi yok. Mutlaka yazılı (dilekçe ile) başvurun ve resmi cevap alın. Her zaman olmasa da şifahen aldığınız cevaptan farklı bir cevap da alabilirsiniz.” Kendi kendime düşündüm ve “yıllarca başkalarına tavsiye ettiğim yolu / yöntemi kendim niye yapmıyorum” dedim.
Yukarıda anlattıklarımı tek tek ve belgeleriyle ortaya koyarak SGK’na bir sayfa dilekçe hazırladım ve belgeleri ekleyerek evrak bölümüne elden teslim ettim. Dilekçemin sonunu aşağıdaki cümlelerle bağladım:
“Bu yazışmalardan, ısrarla askerlik borçlanmamın yapılması için uğraştığım görülmektedir. İlgi yazınızda belirttiğiniz yeni parayla 1 (bir) kuruşu ödemekten imtina etmem mümkün görünmüyor. Miktar az olduğu için, bir defada kesilmesini istediğimi hatırlıyorum. Zaten Milli Eğitim Bakanlığı Personel Genel Müdürlüğü yazısı (Ek-6) üzerindeki kendi notumdan da, bu paranın 15 Nisan 1990 ayı maaşından tamamının kesildiğini anlıyorum.
O tarihlerde maaş bordroları daktiloda hazırlandığından, personele örneği verilmezdi. Tahminen o belgeyi de saklardım. Askerlik borçlanması yapıldığı tarihlerde çalıştığım “İşletmeler Dairesi Başkanlığı” kapatıldığından, istediğiniz belgeyi Milli Eğitim Bakanlığı bulup gönderebilir mi, bilemiyorum.
Bilgilerinize arz ederim.”
Parayı yeniden hesaplayıp kestiler mi kesmediler mi? Bilmiyorum. Açıkçası 100-150 liranın peşine düşmeyi de kendime yakıştıramadım. Biz, bu devlet için ne fedakârlıklar yaptık, ne katkılar sunduk; bunun lafı mı olur. Şu mübarek günde söyleyeceğim; devlete samimi olarak hizmet edenlerden “Allah razı olsun”, ama devletin beş kuruşuna tenezzül edenlere… Hayatım boyunca kimseye beddua etmedim, şimdi de etmeyeceğim.
Şimdi diyeceksiniz ki bunları niye anlattın. Öncelikle kamu görevlisi (memur) arkadaşlara şunu belirteyim: işlerinizi samimi ve dürüst yapın, adil olun, haksızlık yapmayın. Ancak, kendi haklarınızı da savunmaktan geri kalmayın. Bunun için de şahsınızla ilgili bulabildiğiniz özel belgelerinizi saklayın ve önemli bilgileri not olarak alın. İleride neyle karşılaşacağınızı bilemezsiniz.