Geçmişi eski milletlerin genellikle bir millî idealleri vardır. Tabii ki, dünyanın en kadim milleti olan Türk Milleti’nin de “millî ülküleri” vardır: “Kızılelma, Turan, Cihangirlik” gibi ülküler… Türkler mücadelelerini hep bu ülküler uğrunda yapmışlardır. Mesela; Osmanlı’da Yeniçeriler “Kızılelma’ya” diye eğitilmişlerdir.
Atatürk de kendisini bu anlayışla yetiştirmiş ve hayatının her döneminde icraatları ile bunu ortaya koymuştur. Millî mücadelede uyguladığı strateji ile SSCB’nin desteğini alarak Türklerden ve Müslümanlardan toplanan yardımların Anadolu’ya getirilmesini sağlamıştır. Komünizm’le ilgili sonraki uygulamaları malûmdur.
Atatürk’ten sonra yönetime gelenler; SSCB’nin ülkemiz üzerindeki amacından kaynaklı endişe ile “Turancılığı” milletimize yanlış aksettirmişlerdir. Cumhurbaşkanı İnönü döneminde yaşanan “3 Mayıs 1944 Türkçülük - Turancılık Davası” gibi… Cumhurbaşkanı Fahri Korutürk (1973-1980)’ün, 27 Mayıs 1976 tarihindeki bayram mesajında “Türkiye için en büyük tehlike olarak Pantürkizm’i ve Panislâmizm’i” göstermesi gibi… Ayrıntıya girmiyorum.
Oysa biz, Türk Milliyetçileri, ülkücüler; her şeyi Türk olmanın bilinciyle yaptık. Günlerimizi Ziya Gökalp’in mısralarını okuyarak geçirdik:
“Deme bana: Oğuz, Kayı, Osmanlı;
Türk'üm, bu ad, her unvandan üstündür…
Yoktur Özbek, Nogay, Kırgız, Kazanlı,
Türk milleti bir bölünmez bütündür.”
“Vatan ne Türkiye’dir Türkler’e, ne Türkistan;
Vatan büyük ve müebbet bir ülkedir: Turan...”
“Düşmanın ülkesi viran olacak!
Türkiye büyüyüp Turan olacak!”
“Turan”; bizim için büyük ve cennet gibi bir vatandır.
“Turan”; bizim için büyük bir ülküdür, “kızılelma”dır; hayallerimize ulaştıkça yeni hayaller kurmaktır. Bir menzile varıp yeni menzili düşlemektir. Yani, ötelerin ötesidir.
Azerbaycan harekâtı
Ermenistan’ın saldırısı üzerine Azerbaycan Ordusu’nun 27 Eylül 2020’de başlattığı harekât, Rusya’nın girişimiyle 10 Kasım’da yapılan anlaşma ile sona ermiştir. Bu durum, Azerbaycan’da sevinç ve zafer gösterilerine dönerken Türkiye’de de çok olumlu karşılanmıştır.
İlginçtir; anlaşma tarihi Atatürk’ün ölüm yıldönümüne getirilmiştir. Bu bir tesadüf müdür, yoksa bilerek mi yapılmıştır? Geçmişte bazı devletlerle yapılan görüşmelerin ve anlaşmaların tarihlerine bakıldığında hiç de tesadüf olmadığı, sanki Rusya’nın bu tarihi bilerek tespit ettiği anlaşılıyor. Son zamanlarda her olay bir başarı hikâyemizin ya da üzüntümüzün yıldönümüne rast getiriliyor. Nitekim bu tarih; “Azerbaycan’ın Zafer Günü” ilan edilmiş, Türk kamuoyundan gelen tepkiler üzerine 8 Kasım’a alınarak yanlıştan dönülmüştür.
Büyük bir heyecanla ve merakla takip ettiğim harekât, anlaşma ile sonuçlanınca; “Zafer diye çok erken kutluyoruz. Bu anlaşma benim hiç içime sinmedi. Galiba yine oyuna geliyoruz.” şeklinde bir mesaj atmıştım. Mesajıma yorum yazan bazı arkadaşların benimle aynı düşüncede olduklarını gördüm. Hâlâ anlaşmayı içime sindiremediğimi belirtmek isterim. Keşke Türkiye ve Azerbaycan “dostumuz (!) Putin”i etkileyip Rusya’yı biraz oyalayabilselerdi ve Azerbaycan işgal edilen tüm topraklarını “azad” eyleyebilseydi; o zaman yüreğimiz yerine otururdu. Azerbaycan işgal altındaki % 20’lik topraklarının % 70’ini kurtarmıştır. Harekâtta 2.783 Azerbaycan askeri şehit olmuştur; rahmet diliyorum.
Bu anlaşma en çok Rusya’ya yaramıştır. Rusya, barış gücü adı altında Karabağ’a üslenmiştir. Rus lideri Putin ne diyordu: “Karabağ Azerbaycan’ındır”. Öyleyse ne işiniz var Karabağ’da?.. Anlaşmaya bakılırsa, her şey Rusya’nın kontrolünde yürütülecektir. “Laçin Koridoru” da kontrollerinde olacaktır. Bize de “gözlemcilik” düşmüştür!.. Ayrıca, 7.maddeye göre “Ülke içinde yerinden edilmiş kişiler ve mülteciler, B.M. Mülteciler Yüksek Komiserliği’nin kontrolü altında Karabağ’a ve komşu bölgelere geri dönecektir.”
Bana göre, bu harekâtın en önemli sonucu; Azerbaycan halkının özgüvenini kazanması ve ordusunun yeni bir ruhla Türk’ün savaş kabiliyetini ortaya çıkarmasıdır. Yine, bu harekâtla Azerbaycan; “Türk Dünyası” için büyük bir sorumluluğu yerine getirmekle birlikte üstüne de almıştır.
Antlaşmada belirsizlikler doludur. 9.maddede “…Azerbaycan’ın batısındaki bölgeler ile Nahcivan Özerk Cumhuriyeti arasında ulaşım iletişimi sağlanacağı” belirtilmektedir. “Zengezur Koridoru” açılacağı söylenmektedir. İnşallah diyelim!..
Türk - Turan Koridoru
“Zengezur veya Nahcivan Koridoru” adıyla ya da başka bir adla olmasından daha çok maddenin gerçekleşmesi önemlidir. Türk Dünyası açısından, belki de harekâtın en kazançlı yanı bu olacaktır. Azerbaycan kamuoyunu bilemiyorum ama ülkemizde “Turan ve Turancılık” konuları yeniden konuşulmaya, yazılmaya başlanmıştır. Bazı köşe yazarları bu konuyla ilgili lehte bazıları da aleyhte yazılar kaleme aldılar. Bazı STK’lar da bildiriler yayınladılar.
Lehte olanlarla meselemiz olamaz. Aleyhte olanlara gelince; bunlar, dünyada esâmesi bile kalmayan “Komünizm”in etkisinden kurtulamamış komünistler ile kendisini başka etnik yapı içinde sayan bölücülerdir. Milletimizin bu büyük hedefiyle ilgili “ulusal sol”un, bizle aynı düşündüklerini sanıyorum.
Bir de “nötr” olanlar var: Bunları tanıyor veya tahmin ediyorsunuzdur; “Liberaller ve Siyasal İslâmcılar”dır. Bunlar, millî konularda ya aleyhtedirler ya da tarafsız kalırlar, görüş açıklamazlar. Siyasal İslâmcılar; iktidarın Azerbaycan’ın yanında yer almasından dolayı pek renklerini belli etmiyorlar. Eğer farklı bir iktidar olsaydı; inanıyorum ki, geçmişte olduğu gibi yine “İslâm’da ırkçılık yoktur, haramdır, falan…” diye başlarlardı. Kim ırkçılık yapıyorsa?.. Bu kesimler, dün de bugün de hep millî davalara uzak durdular; hatta kötülediler, engel oldular. Nasıl ki; liberaller “doyduğum yer vatanımdır” diyorsa, Siyasal İslâmcılar da “Seccademi serdiğim yer vatanımdır” diyor. Oysa, fethedilen yer vatandır.
Bu zihniyet, İslâm öncesi tarihimizi dışladıkları gibi Müslüman olmayan bazı Türk halklarını da dışlarlar. Sanki “Türk Milleti”, İslâm’ı seçerken gökten zembille indi veya yaratıldı!..
Millî ülkülere, millî meselelere “Türk Milleti ve Devleti” çerçevesinden bakılmalıdır.
Dünyada yeni dönem
Soğuk savaş dönemi 1990’da bitmiş, yeni bir süreç başlamıştır. Dünyada dengeler sürekli değişmektedir. Artık, “Turan ve Turancılık”la ilgili çeşitli çevrelerce veya devletlerce yürütülen yalan-yanlış kara propagandadan kurtulmalıyız. Hem millet hem de devlet olarak yeni duruma kendimizi konumlandırmalıyız.
“Turan (Türk) Birliği”, devletin temel politikası olmak zorundadır. Bu konuda hedefler tespit edilmeli ve bu hedeflere göre hareket etmeliyiz. Bu süreçte herkes üstüne düşen görevleri yapmalıdır. Bütün Türklerin özgürlüğüne kavuşması, bağımsızlıklarını kazanması, kendi aralarında ekonomik, kültürel ve siyasi birlikler oluşturması hedeflerimiz olmalıdır.
“Turan - Türk Birliği” gerçekleşmeyecek bir hedef değildir. Evet. İşimizin zor olduğu muhakkaktır ama “Turan” bir gerçektir. İleride, çeşitli alanlarda Türk (Turan) halkları arasında işbirlikleri oluşacağına inancım tamdır. Yeter ki bizler; akıllı, bilinçli, inançlı ve azimli olalım.
İnşallah! Koridor gerçekleşir ve Türkiye ile Türk Dünyası arasında bağlantı kurulur.
Çünkü bu kapı, “Turan kapısı”dır.