Milli Düşünce Merkezi’nin, rahmetli Sadi Somuncuoğlu anısına çıkarttığı “Millî Egemenlik ve Türkiye” adlı kitapta; edebiyatçıların, diplomatların, stratejistlerin/ askerlerin ve akademisyenlerin makaleleri yer almaktadır. Mümkünse kitabı bulup okuyun isterim.
Günümüzde yaşananları anlayabilmek için bazı terimleri bilmemiz gerekiyor. Aksi takdirde şom ağızlılar yine bizleri kandırırlar. O sebeple konuyu -kitaptan alıntılarla- yazmaya çalışacağım.
Prof.Dr.Cemalettin Taşkıran “Atatürk ve milli egemenlik” başlıklı yazısında, “millî egemenlik”in ne olduğunu tanımlıyor: “Egemenlik bir toplumdaki en üst iradedir… Siyaset biliminde ‘egemenlik’ bir kişiye aitse monarşi, bir sınıf ya da zümrenin elindeyse oligarşi, millete aitse demokrasi deniyor. Demokrasi ‘halk iktidarı’ ya da ‘halk egemenliği’ anlamında kullanılıyor. (s.29)
(Yeniçağda) …’milli’ ve ‘egemenlik’ sözcüklerinin birleşmesinden oluşan ‘millî egemenlik’, devlet içinde en üstün ‘buyurma kudreti’ olarak tanımlanmaya başlandı. (s.30)
(YY: Hoca, Osmanlı Devleti dönemindeki tarihî süreci cumhuriyete kadar getirdikten sonra) Çünkü Osmanlı devletinde ne 1. ne de 2. Meşrutiyetin ilanında, Batı ülkelerinde olduğu gibi, egemenliğin sultandan alınması ve halka verilmesi düşüncesi yoktur.
Egemenliğin halka devredilmesi ve ülke yönetimi ile ilgili kuralların halkın seçtiği meclis tarafından belirlenmesi ve halkın iradesinin üstünde bir egemenliğin olamayacağı fikri, Türk toplumunda, ilk defa Mustafa Kemal Atatürk tarafından gündeme getirilmiştir… Atatürk'e göre, Türk Devleti’nin dayandığı esaslar, tam bağımsızlık ve kayıtsız şartsız millî egemenliktir. Millî egemenlikte, egemenliğin tek meşru kaynağı ve sahibi millettir. Yöneticiler ancak egemenliği kullanmak yetkisine sahip olabilirler. ‘Temsilî Demokrasi’ denilen bu sistemle milli egemenlik, milli temsil ilkesiyle birleşmiş olmaktadır… Milli egemenlik milletin bölünmez iradesidir.
Devlet, bir hukuki kavramdır. Devlet, bir buyruk, bir egemenliğe sahiptir, onu ifade ve yerine getirmek için bir takım yönetim organlarına ihtiyaç vardır. Buna devlet teşkilâtı diyoruz. Devleti yönetenler, egemenliği millet adına kullanırlar. (s.33-34)
Her ne kadar bölgesel bir kongre olarak toplansa da Erzurum Kongresi bu amacını aşmış ve bütün vatanı ilgilendiren kararlar almıştır… Fakat bu kongrede alınan önemli bir karar vardır ki buna göre yeni meclis kurulana kadar millî mücadelenin siyasi boyutunu yürütecek olan bir Heyeti Temsiliye, yani temsil heyeti, yani milleti temsil eden heyet kurulmasıdır.
…Heyeti Temsiliye adına Heyeti Temsiliye Başkanı Mustafa Kemal Paşa tarafından vilayetlere gönderilen 19 Mart 1920 tarihli genelgede belirtilen esaslar çerçevesinde seçilen 232 mebus, yani milletvekili Ankara'ya gelmiştir. Daha sonra bunlara son Osmanlı Meclisi üyesi olup İstanbul’dan kaçanların ve İngilizlerin Malta’ya sürdüklerinin de katılmasıyla mebus sayısı 337’ye kadar yükselmiştir. (s.36-37)
Atatürk’e göre; Türk Milleti yeni bir iman ve kesin bir millî azimle yeni bir devlet kurmuştur. Bu devletin dayandığı esaslar ‘tam bağımsızlık’ ve ‘kayıtsız şartsız milli egemenlik’ten ibarettir…” (s.39) demektedir.
Kitapta “Egemenlik Ulusallık Üniterlik Üzerine” başlığı ile Prof.Dr.Birgül Ayman Güler’in de bir makalesi yer almaktadır.
“Bir yapının devletlik niteliğine sahip olması, içte üstün dışta bağımsız olması anlamında ‘egemen’ olmasına bağlıdır. (s.131)
…Egemenliğin devredilmesi ya da egemenlikten vazgeçilmesi, ait olduğu kişiliğin ve iradenin ortadan kaldırılması demektir. …çağımızda toplumun egemenliğe sahip olan kişiliği, millet (ulus) ve iradesi de millî (ulusal) irade olarak adlandırılmıştır. (s.132)
…Örneğin sömürge ya da egemenliği sınırlı yarı-bağımsız devletler egemen değildir ama devlettir. Egemen devletlerden farkları, kendi yetkilerini kendilerinin belirleyememeleri ve daha üstün bir gücün çizdiği sınırlar içinde devletlik etmeleridir. Böylece egemenlik bütün devletlerin değil ancak bazı devletlerin sahip oldukları bir nitelik sayılmış, devletler egemen olan ve olmayanlar diye ikiye ayrılmıştır.
…Dünya genelinde devletlerin kendi üstlerinde ulusötesi (transnasyonel) şirketlerin, küresel örgütlerin ve ‘ileri’ devletlerin irade ve hukuklarını kabul etmeleri için büyük bir çaba sarf edilmişti. Hedef kendi başına devleti ortadan kaldırmak değil, egemen devletleri ortadan kaldırmaktı. (s.133)
…Bilindiği gibi Osmanlı’nın Suriye, Lübnan, Filistin, Ürdün, Irak illeri ‘manda’yla İngiliz ve Fransız işgaline düşerken, Türkiye bu sistemi hemen ilk üç ay içinde 23 Temmuz Erzurum ve 4 Eylül 1919 Sivas kongrelerinde tekrarla reddetmiştir. Böylece bizim açımızdan kuram pratikte sınanmış ve devlet yalnızca iktidar değildir; devlet egemen iktidardır önermesi baskın çıkmıştır. (s.134)
Egemen Türk Milleti’nin bu konumu, Anayasa’da çeşitli mekanizmalarla somutluk kazanır. Bunlardan biri, devletin dili düzenlemesidir. Egemen toplum Türk Milleti olduğuna göre, bu hakkı kullanmak üzere yarattığı devletin dilinin de Türkçe olacağı açıktır. (s.135)
…ikincisi bireylerin devlete bağlanması biçimi olarak Türk vatandaşlığı kurumudur. (Anayasa) Madde 66- Türk devletine vatandaşlık bağı ile bağlı olan herkes Türk’tür. Türk babanın ve Türk ananın çocuğu Türk’tür. (s.138)
…Eşit vatandaşlık, toplumun ve devletin etnik ya da dinsel topluluklara göre örgütlenmesini öngörür. ‘Eşit vatandaşlık’ ifadesi esas niyeti perdelemeyi amaçlayan bir paravan kavramdır. Buna eşit vatandaşlık yerine etnik vatandaşlık demek daha doğru olur. Etnik vatandaşlık ise millî hâkimiyet (ulusal egemenlik) sistemine son vermekten ibarettir. (s.140)
Toprağın bölünmezliği, egemenlikle ilgilidir. Bu, ülke toprağının herhangi bir parçasında, sınırlı da olsa, başka bir egemen irade varlığının kabul edilemezliği demektir. Ülke genelinde geçerli tek egemenlik varsa, devlet üniterlik ilkesine göre örgütlenmiş demektir. (s.141) …Yani konfederasyon, federasyon ya da bölgeli devlet gibi egemenlik paylaşımına dayanan her türlü bölünmüş yapılanma reddedilmiştir. (s.142)
…Kendilerine özerklik verilmiş olan yerel yönetimler, yerinden yönetim ilkelerine göre iş görürler. Her türlü faaliyetleri, idarenin bütünlüğü ilkesine göre çalışmak üzere düzenlenmiştir. Sahip oldukları özerklik yalnızca idaridir, siyasi nitelik taşımaz. Başka bir deyişle yerel yönetimlerin özerklikleri, üniter devlete uygun bir biçimde tanımlanmıştır. (s.143)
Kısacası üniterlikte hemen bir altta yer alan iller ve ilçeler merkezin birer parçası ve yerel yönetimler yalnızca idari-coğrafi alt birimler olarak egemenliğin kullanılmasına katılırlarken, federallikte eyaletler egemenlik sahibi olarak karşımıza çıkarlar. (s.145)
…2006 yılında 5449 sayılı kanunla (Bölge) Kalkınma Ajansları kurulmuştur. Bu AB doğumlu yapının kuruluşu da gelişim süreci de gerçekten çok ilginçtir…
…Ülkenin 30 ilinde kurulan büyükşehir belediyelerinin hizmet sınırları, il sınırlarıyla çakıştırılmıştır. Böylece bu belediyelerin başındaki başkanlar, tüm ilin belediye başkanı haline getirilmiştir. …yani büyükşehir modelinin tüm illere yaygınlaştırıldığını ve ülkenin 81 ilinde valiliklerin büyükşehir belediyelerine devredildiğini düşünürsek, ülkenin il örgütlenmesinden eyalet örgütlenmesine doğru bir yön değişikliği ile karşı karşıya olduğumuzu görmek zor değildir.
Üniter örgütlenmeyi federal sisteme doğru zorlama, genel olarak Avrupa Birliği’nin subsidiarite adını verdiği yerellik ilkesinin benimsenmesi yönündeki baskılarıyla yaşanmıştır.
Son Söz: Türk Milletinin egemenliği, vazgeçilemez ve devredilemezdir. (s.145-147)