Prof.Dr.Reşat Genç’in, “Kaşgarlı Mahmut'a Göre XI.Yüzyılda Türk Dünyası” adlı kitabından faydalanarak “Türklerde aile”yi yazmaya devam ediyorum.
“Kan bağı itibariyle aile fertlerinden olmamakla birlikte köle, cariye ve dadıları da aile ile birlikte mütalaa etmek yerinde olacaktır. Zira saydığımız bu insanlar, sosyal durumları icabı çeşitli ailelerle birlikte yaşamakta ve o ailenin yapısında yer almaktadırlar.
Divan’da köleye ‘kul’ denilmektedir ki genellikle bugün de aynı anlamda kullanılan bir kelimedir. Köle anlamında bir de tigin kelimesinden bahsetmiştik. Kaşgarlı tigin kelimesi dolayısıyla rengi gümüş gibi saf olan köleye ‘kümüş tigin’, yiğit köleye ‘alp tigin’, uğurlu köleye ‘kutluğ tigin’, güçlü kuvvetli köleye ‘küç tigin’ ve çağrı (doğan) kuşu gibi yırtıcı köleye de ‘çağrı tigin’ denildiğini kaydetmektedir… Mesela yüzleri parlak olduğu için bazı kölelere ‘ayas’ denildiği gibi, erkek ve dişi farkı gözletilmeden kölelere ‘karabaş’ adı da veriliyordu. Kaşgarlı ‘süli’ kelimesini de ‘kölelere verilen adlardan’ olarak izah etmekte ve bunun muhtemelen Süleyman kelimesinin kısaltılmışı olacağını söylemektedir. Bilindiği üzere Dulkadırlı beylerinden birinin adı Süli Bey olduğu gibi, Sülü şekli Orta Anadolu’da şahıs adı olarak da kullanılmaktadır. Kanaatimizce kelime Süleyman’ın kısaltılmışı olmaktan ziyade ‘asker sahibi=sü’li’ olsa gerektir. Nitekim özellikle Selçuklu hükümdarlarının hassa orduları arasında yetişen pek çok kölenin, meşhur kumandanlar olarak devlete önemli hizmetler gördükleri, ordular sevk ve idare ettikleri bilinmektedir…
Kaşgarlı’nın köleye dair vermiş olduğu bazı kayıtlar, kölelerin toplumda ayrı bir sosyal tabaka sayıldıklarını açıkça göstermektedir. Buna en açık delil olarak ‘çekrek kapa’ denilen kölelere has bir elbiseyi gösterebiliriz ki Kaşgarlı bu ismin açıklamasını şöyle yapmaktadır: ‘Yünden yapılan cepsiz bir kaftandır. Köleler giyer’. Şu ifade bize XI.yüzyıl Türk toplumunda kölelerin ayrı kıyafetleri olduğunu ve hür insanlardan kıyafetleri ile de ayrıldıkları hususunu gösterir mahiyettedir. Başka bir kayıtta ‘kul çekreklendi’ ifadesi de ‘köle yünden elbise sahibi oldu veya giydi’ şeklinde izah edilmektedir…
Kölelerin zaman zaman maruz kaldıkları başlıca kötü muamelelere gelince, bunların başında hakaret ve dayak gelmektedir. Hakaret horlamak, aşağılamak şeklinde oluyor ve küfrediliyordu. Kölelere küfredildiği zaman ise özellikle ‘kaşanğ’ kelimesinin kullanıldığını görmekteyiz ki alçak anlamına geliyordu. Dayak faslı ise adam dövme usullerinin hemen her şekli ile tezahür ediyordu…
Muhtemelen maruz kalınan kötü muamelenin çokluğundan ve genellikle de hürriyetine ve yeniden kavuşma arzusundan, zaman zaman kölelerin kaçtıkları oluyordu. Bazen de belki düşmanlık sebebi ile birisi bir başkasının kölesini kaçırtıyordu. Sahipleri, kaçan kölelerini yakalamak için pusu kurdukları gibi kaçmamaları için onları bağlıyorlar ve hatta boyunlarına ‘bohsuk’ veya ‘boğsuk’ denilen laleler geçiriyorlardı.
…Yazarımız ‘berit’ kelimesini ‘efendisinin kölelerinden her sene aldığı vergi’ olarak izah etmektedir. Ayrıca kölenin efendisine kendi kıymetini ödemesi suretiyle azad olunduğu da kaydetmiştir. Hatta bazen de bir başkası, birinin kölesine para verdirerek azat ettirebiliyordu. Şu ifadelerden, kölenin belli bir fiyatının bulunduğunu ve her ne suretle ve kim tarafından olursa olsun, fiyatı sahibine ödendiğinde kölenin tekrar hürriyetine kavuştuğunu anlıyoruz. Şu hâlde kölenin hürriyeti cari kıymeti ile bağlı idi ki bu durum, harp esirlerinin ödediği kurtuluş akçasını andırmaktadır… Divan’da ‘Ol kul boş kıldı=o, köle azad etti’ denilmektedir. Zaten Türkler’in savaşlarda düşmanlarını yendikleri veya herhangi bir tehlikeyi atlattıkları zaman kul ve karavaş (erkek ve kadın köle) azad ettikleri de F.Sümer tarafından tespit edilmiştir.
Her millette olduğu gibi Türkler de köleye itibar edilmemiş ve makbul tutulmamıştır. Hatta XI.yüzyıl Türk telakkisi, köleyi ve köleliği iyi gözle görmediği gibi, köle huylu kimseleri ve köleye benzeyenleri ‘kulsığ er’, yani köle tabiatlı adam diye hor görmüştür.
f) Cariye: Cariyeye de kız çocuğu için olduğu gibi ‘kız’ adı verilmektedir. Bu ad ‘kız kırkın’ olarak çoğul yapılmakta ve cariyeler anlamına gelmektedir. Bundan başka isim olarak cariyeye Oğuz, Kıpçak ve Suvarlarca ‘yalnğug’, yine Yabaku, Kay, Çomul, Basmıl, Oğuz, Yimek ve Kıpçaklarca ‘kırnak’ denildiğini görüyoruz… Bu iki isimden başka yine cariyelere ‘as’ ve ‘künğ’ adlarının da verilmekte olduğunu görüyorsak da bu adlandırmaların hangi Türk eli lehçesinde olduğunu bilemiyoruz.
…cariyelere, kendisiyle avunulan, eğlenilen şey anlamında ‘awınçu’ denildiğini, yumuşaklıkta cariyeler ipeğe benzetildiğinden ipekli bir Çin kumaşının adı olan ‘kakaç’ın da cariyelere ad olarak verildiğini görüyoruz. Yine boyu düzgünce kimselere, yumuşaklıkta taze dala benzetilerek ‘tal bozluğ’, yani dal boylu denildiğini ve bu sıfatın en çok ince uzun cariyelere verildiğini Kaşgarlı bildirmektedir. Bazı cariyeler ise temizlik ve zarafette inciye benzetildiğinden, onlara ‘yinçü’ deniliyordu. Yazarımız bununla ilgili bir de atasözü kaydetmektedir. Buna göre ‘ötlüğ yinçü yerde kalmas=delikli inci yerde kalmaz’ denildikten sonra şu açıklama yapılmaktadır. ‘Bu sav cariyelerin uzun zaman bakire olarak duramayacaklarını, onları bir alan bulunacağını bildirmek için söylenir’… Diğer yandan, yatağa alınacak yetişkin cariyeye ‘yinçke kız’ denildiğini de görmekteyiz ki cariyelerin toplumdaki yerini iyice göstermektedir. …başka bir yerde yinçke kız’ın karşılığını doğrudan doğruya ‘odalık kız’ olarak verişine bakılırsa, bu ifadenin umumiyetle cariyeler için kullanıldığı anlaşılmış olmaktadır.
Cariyelerin… durumunun, erkek kölenin durumuna nazaran çok daha iyi olduğu sonucunu çıkarmak mümkündür… Ancak, …Kaşgarlı’nın ‘cariye bitten ve bite benzer şeylerden kaşındı’ şeklindeki ifadesinden, bazı cariyelerin iyi bakılmadığı, bu yüzden de kirlenip bitlendiği anlaşılmaktadır. Cariyelerin eğlencelerde kopuz çaldıklarından, müzik konusunda ayrıca bahsedeceğiz… Divan’da bulabildiğimiz tek kayıt ‘bu köleyi bir ata satın aldım’ cümlesinden ibarettir… Fakat hiç şüphesiz bu, bütün kölelerin fiyatı hakkında bir ölçü değildir. X.yüzyıl coğrafyacılarından İbn Havkal, en güzel kölelerin Türk ülkelerinden gelen köleler olduğunu kayıtla, dünyada bunların bir benzerinin bulunmadığını, Horasan’da Türk köle ve cariyelerinden her birinin üç bin dinara satıldığını kaydetmektedir.
g) Dadı: Türkler’de bazı ailelerin çocuklarını dadılar ve süt anneler yardımıyla büyütme geleneğinin oldukça eski olduğu anlaşılmaktadır. Kaşgarlı’da bu konu ile ilgili olarak ‘awurta’ kelimesini bulmaktayız ki bu kelime münasebeti ile kaydedilen ‘ol awurta tutundu’ cümlesi, ‘o süt anne, dâye tutundu’ şeklinde izah edilmektedir… Oğuzlar dadı anlamında ‘dâye (daya)’ kelimesini kullanmakta idiler. Biz Dede Korkut Destanı’nda bunu açıkça görmekteyiz. Aynı destanlara göre, Oğuz beylerinin çocukları dâyelere verilerek büyütülüyordu. (s.69-74)
Devam edeceğiz.