Bu Cuma, camiye vardığımda vaiz, yine faizden bahsediyordu ve son cümlelerini duyunca içimden “yandık” dedim. Vaizin sözleri şu mealdeydi: “Susuzluktan ölmek üzere olan birinin, susuzluğunu gidermek için birazcık içki (şarap) içmesine cevaz verilmiştir; açlıktan ölmek üzere olan birinin, yaşayacak kadar leş veya domuz eti yemesine cevaz verilmiştir ama faiz alma ve verme konusunda cevaz verilmemiştir, haramdır. Kendinizi cehennem ateşine atmayın. Eğer faize bulaştıysanız, bundan dönün ve bir daha da bulaşmayın.”
Faizi bu kadar çok dile getirip, acaba dolaylı yoldan “paranızın faizlerini bize getirin demek mi istiyorlar!” fikrini aklıma getiriyor.
Ha unutuyordum! Her Cuma olduğu gibi hoca da hutbede “Diyanet gençlik merkezleri yaptırıyormuş” onun için yardım toplayacaklarını söyledi.
Çocukluğumdan beri vaaz dinlerim. Dinî konularda epeyce kitap okudum, Tv’de / Youtube’da âlimlerimizi dinledim. Cuma namazı hariç, camiye pek gitmiyor vakit namazlarını evde kılıyorum. Çünkü din görevlilerinin anlattıkları ya da vaaz konuları beni zihnen yoruyor; yormanın da ötesinde geriyor. Rivayet ve hamaset ile din anlatılıyor. Konuşmaları; çok yetersiz, çelişkili, basit, akıldışı buluyor, aynı şeyleri dinlemekten sıkılıyorum.
Diyanet’in tutumu ve çelişkiler
Bu kurumun görevi, Müslümanları İslâmî konularda doğru bilgilendirmektir. Duruma göre vaaz veya hutbe yazmak değil. Sonra İslâm’ın tek derdi faiz mi? Bizleri aptal yerine koymayın!..
Yıllarca “faiz haram; altın ve döviz iniyor-çıkıyor, risk var” diyerek Müslümanları dolara ve altına yönlendirdiniz. Tasarruflarını, ekonomiye kazandırmak yerine yastık altına attırdınız. Ama “faiz haramdır” derken; “döviz artışından doğan farkı almak da haramdır” demediniz.
Vatandaşı bankalardan uzaklaştırırken, kurumun hac, umre ve diğer gelirlerini dolar olarak bankaya yatırdınız. Sayıştay raporlarında faiz gelirleriniz yer aldı.
Diğer yandan, “konut kredisi için faiz vermek sakıncalı değildir” diye açıklama yaptınız. Hani, “faizi almak da vermek de haramdı”.
Mekke’de ve Osmanlı’da faiz
Değerlendirmeyi doğru yapmak için İslâm öncesi ve sonrası Arabistan’daki ticari hayatı bilmek gerekir. Para ve silah gücüne sahip ailelerin / kişilerin nasıl tefecilik yaptıklarını ve alacaklarını nasıl tahsil ettiklerini bilmek gerekir. Hz.Muhammed’in -peygamberlik gelmeden önce- gönüllü katıldığı “Hilfü’l Fudûl” örgütünü bilmek gerekir. Kaynaklardan okuyabilirsiniz.
Hiçbirimiz Kur’an ayetlerini görmemezlikten gelerek faize bulaşmayı istemeyiz. Ancak, dini çevrelerde ve ilahiyatçılar arasında iki hususta tartışmalar yoğunlaşıyor: 1. Kur’an’da geçen riba ile faiz aynı mıdır? 2. Enflasyon olan bir ülkede faiz alınabilir mi?
Mesela bir makalede: “İslam’daki faiz yasağının temelinde Cahiliye Dönemi’nde bilinen ve uygulanan riba yer almaktadır. Riba, kat kat faizi, tefeciliği ifade etmekteyken faiz ise yılda yüzde yirmiyi geçmeyen para gelirine işaret etmektedir. Bu yönüyle faiz, ribadan farklıdır. Ancak İslam’daki katı riba ve faiz yasağı nedeniyle birçok İslam ülkesinde muamele-i şer’iyye denilen hileli faiz işlemleri ile faiz yasağının esnetildiği görülmüştür (Çağatay, 1971:42).” deniyor. Ülkemizin bazı yörelerinde borç, bir tahıl ürününün kg. fiyatı baz alınarak hesaplanıp veriliyor; ödenirken aynı kg. karşılığı para / mal olarak geri alınıyor!..
Osmanlı dönemini Yılmaz Öztuna’nın “Büyük Türkiye Tarihi” (1978, cilt:11)’nden yazalım: (sayfa 409) “Kredi müessesesi vardı ve çok defa faize bağlıydı. Faize bağlı vakıflar ve muameleleri şer’i makamlar tescil ediyordu. Yalnız aşırı faizcilik (ribâ = murâbaha = tefecilik) yasaktı. İstanbul, İzmir gibi limanlarda faiz vererek geçinen şahıslar ve müesseseler vardı.
Hanefi mezhebinin büyük hukukçularından İmam Yusuf’a dayanarak, şer’i muamelesi tamamlanmış, hile yapılmamış, ticarette kullanılan faizin “haram” değil, fakat “caiz” olduğuna dair Kanuni Sultan Süleyman’ın iki Şeyhulislâmı, Kemalpaşa-zâde ve sonra Ebussuud Efendi’nin iki fetvası için bk. T.T.K. Belgeler, III, 33-5, 48-9.
Kanunî faiz haddi yıllık % 10-15 arasında idi. Fazlası murabaha sayılıyor ve tâkıyb ediliyordu. Tüccar, daha fazla, vakıflardan ve loncaların avarız (yardım) sandıklarından faizle para alıyordu.
(sayfa 410) XVI. asrın sonlarından itibaren toprak düzeni bozulmaya başlayıp tımarlar düzenini kaybedince, toprağı işleyen köylü, sıkıntılı vaziyette kaldı. Ağır faizli borçlanmalarla toprağını kaybetti…
Tanzimat’tan birkaç ay sonra hem Ticaret Nezâreti hem Osmanlı Bankası kuruldu. 1841’de %12 faizli hazine tahvilleri de çıkarıldı. Sultan Aziz devrinde kurulan Ziraat Bankası ile Emniyet Sandığı, bir müddetten beri eski zenginlik ve ehemmiyetleri kalmıyan avârız sandıklarının yanında, kredi müessesesini köylüye kadar götürdü.”
Faiz neden çok tartışılıyor?
Türk Milleti, dinî konularda çok hassastır. Bu hassasiyeti bilen Sayın Erdoğan “faize karşıyım” diyerek algı oluşturduğu düşüncesindeyim. “Faiz sebep, enflasyon sonuçtur” demişti. Ancak, Merkez Bankası’nda yaşananları unutmadık. “Söz dinlemiyor” diye Merkez Bankası başkanı görevden alındı, başkası getirildi. Başkan; istek üzerine faizi düşürdü ama ne enflasyon ne de döviz düşmedi, aksine yükseldi. Damat bakan ve Merkez Bankası başkanı gitti; yeni yönetim, mecburiyetten faiz artışı yaptı. Hani, faiz enflasyonun sebebiydi ve faize karşıydınız!..
İslâmî çevrelerde, eskiden kalma bir alışkanlıktır; dolar ve altına karşı meyilleri vardır. Bence faizi çok konuşmamak gerekiyor; çünkü insanlar -faiz korkusuyla- TL’den uzaklaşıp dövize yöneliyorlar. Ayrıca faiz, sadece bankalarda mı uygulanıyor? Devletin vergi ve diğer alacaklarının zamanında yatırılmaması sebebiyle uygulanan gecikme faizlerini ne yapacağız?..
Sayın Cumhurbaşkanı, her düşündüğünü yapabildiğine göre isterse bir kararname veya yasa ile tüm faizleri sıfırlayabilir!..
Türk ekonomisinin durumu
Ekonominin durumuna bakınca; “ben ekonomistim” sözü yetmiyor. Ben de ekonomi dersleri aldım: Kendime “ekonomistim” diyebilir miyim? Yıllarca ekonomi eğitimi almış, üzerinde emek harcamış, birikimli prof.larımız varken; hayır!..
Döviz bir yatırım aracı olmadığı halde ekonomik istikrar olmadığı için TL yerine döviz kullanılıyor. Herşey dolar üzerinden işlem görüyor. Diğer ülkeler gibi dünyanın bir ülkesi de biziz. Bu kadar dışa bağımlılıkla ve borçla ekonomimizi bağımsız yürütmek mümkün mü? Para / döviz sıkıntısı yaşadığımıza göre yabancı sermayeyi çekmenin yolu faizleri artırmaktan geçiyor. Türk Lirası’nın değerini artırmak ve vatandaşların tasarruflarını bankalara (TL hesabına) yöneltmek için de gereklidir.
Evet, gelişmiş / kalkınmış ülkelerde faizler, sıfır noktasındadır. Ülkemiz üreten, güçlü ekonomisi olan, dünya ekonomisine yön veren olmadığına göre; bu ekonomik düzen içerisinde gereklerini yerine getirmek zorundayız.
“Ben faize karşıyım” demekle düzlüğe çıkılmıyor. Öncelikle israftan, yanlıştan ve popülist politikalardan vazgeçmeliyiz.